11 Aralık 2016 Pazar

BUZ, ATEŞ VE SU

İstanbul’da dünkü patlamalarda 38 kişi öldü, 155 kişi yaralandı.

*
İçimde buz, ateş ve su sahneyi kah bir başlarına kaplıyor, kah diğerlerine karışıyor, kah geri çekiliyor.

Katılaşıp büzüşür, uzaklaşırken hiddetleniyor, içim içimi yerken durulup açılıyorum.

Buraya kadar diyor buz. Ne yapmalıydık, ne yapmalıyız, önceden düşünecektiniz. Hem zaten dürüst ol, ne zaman siyasi bir yönelimin oldu, bırak onu, sivil haklar konusunda parmağını kımıldattın? Eylem hiçbir vakit çorban olmadı. Şimdi de.. geçmiş olsun!

Patlamak üzereyim diyor ateş. YETER! Bunca acı (oyucu ve saçma), parçası olmanın utancı, suçluluğu, ne yapacağını, nasıl karşı çıkacağını, birlikte yaşayacağını bilememek. Bütün bu savruluş, asılı kalma. YETER!

Dur diyor su, bir adım geri çekil, iplerin her çekilişinde tam da beklenen tepkileri sıralayıp her seferinde biraz daha azalmanın, donuklaşmanın, kahrolmanın bir yararı yok. Sakin ol.

Sakin ol. Dengeyi başka türlü sağlayamayacağız.

Eylemle seyir arasında böyle bölünüp ikisinden de aciz kalmak hiçbir yere götürmeyecek.

Yapabildiğine dön, izle.

İçindeki kiniği salma diyor sonra buza. Alay, aşağılama, katılaştırıcı bir mesafe koyuş.. Bunlar bir an yüreğini soğutsa da uzun vadede koparıcı, yıkıcı.

Esip yağıp gürlemek de öyle diyor ateşe. Birlikte ağlamak, birlikte bağırmak, dozu ve süresine dikkat edilmediğinde Öteki’ne düşmanlaşmaya varıyor. Çıkmaz sokak.

Haddini hatırla, diyor bana, bir yere varacak bir yol olacaksa başı orası olmalı. Ne ufalt ne büyüt kendini.

Hissettiklerini de öyle.




Söyle: Bilmiyorum, anlamıyorum, acı çekiyorum, karanlıktan korkuyorum, boğuluyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder