6 Ekim 2015 Salı

ORDA BURDA

Önümde bej bir Renault 12 steyşın. (Bunların tarihten silindiği yer bu bölge olacak. Ama bugün yarın değil. Belki bir 150 yıl daha sonra.) Arka camının sol üst köşesinde Semanur, karşı köşeye de Sudenaz köşegenel yazılmış. Bagajında üst üste domates kasaları görünüyor. Sollarken, bir elinde cep telefonuyla direksiyondaki genç adama göz ucuyla bakıyorum. Geçip sağ şeride girene kadar bütün bir hikaye yazılıp bitmiş oluyor.

*
Yeni duble yol üzerinde açılan ilk yer: Çamlık Et Lokantası. Bitişiğindeki kulübenin alnında boydan boya kırmızı harflerle “Ailenizin Kasabı.” Brr!

*
Silifke’de bir gübre şirketinin güneşten bütün renkleri atmış, hepsinden geriye gerçekdışı soluk bir mavi kalmış reklam afişi: “Gübreyle büyüyün.”

*
Koca dut ağacının orada beton yoldan toprak patikaya sapmıştım ki yoldan finosuyla gelen bir kadın, kelimeyi ağzına almanın yettiği derin bir tiksinti-kaygı ifadesiyle yüzü allak bullak, “Orda yılan yok mudur?” dedi. Otlardan temizlenmiş, kenarındaki zeytin ağaçları için çapalanmış toprağa baktım. İçimden, gel sen de buradan yürü, köpeğin gerçi ev içi kullanım için üretilmiş ama yazıktır, sonuçta o da köpek, ayakları doğa görsün demekle o kadar meşguldüm ki dışımdan verdiğim cevap bana bile tuhaf geldi:

A yok, pat pat yürürseniz kaçarlar.

Yılan mı?! Bir zamanlarmış o. Akrepler, çakallar, oklu kirpiler, denizde vatos, rengarenk balıklar çok, insan pek azken. Artık hamamböcekleri bile azaldı. Yerlerine biz varız.


Zeytinleri sulayan bacağım kalınlığında siyah sert plastik boruya çocukça bir dürtüyle çıktım. Kollarımı iki yana açıp Anakonda Anakonda diyerek birkaç adım attım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder