27 Ocak 2015 Salı

FOTOGRAFIN KUZEYİ, MÜZİĞİN BATISI, MİMARİNİN GÜNEYİ, RESMİN DOĞUSU: OĞUZ ÖZTUZCU

Oğuz Öztuzcu’nun adı kısaca fotograf olan çalışmaları karşısına bir kez daha müzik dinler gibi geçtim.



Görüntünün fotograftan taşıp resme kaydığı her bir eseri buradan da seslere dönüşüyor çünkü. Kah klasik kah çağdaş, akışı kadar anı ustaca uzatışı, duruşuyla da görsel bir müzik..



Algılar birbirini müthiş bir dinamizmle (bazen de meditatif bir sükunet içinde) canlandırırken en ufak bir savruluş duyulmaması da onun mimarlığından gelen vurgulu sağlamlık-denge bilincinden olmalı diye yakıştırdım.



Yeniden kurgulanan hurdalar, birlikte yaşamak zorunda olduğumuz çerçöp, varlıkla yokluk arası şöyle bir gelip geçen insan bedenleri, kolektif bilinçdışına vuran mitolojik öyküler..



Neyi nasıl anlatmayı seçerse seçsin, beş koldan duyulara seslenmeyi nasıl başarıyor?

Cevap, yaratıcılığın beşiği olarak gördüğü o “ara alanda” olmalı.

Tıpkı yaşamın sudan karaya çıktığı o geçiş dönemindeki gibi, diyor, yaratılışın en hummalı olduğu düzlem sanatta da her dalın kendi araçlarıyla ortaya koyduğu ortak bamtelleri.

Oğuz çalışmalarını sanatın dallara ayrıldığı noktanın öncesindeki bu ortak duyarlıklar alanında karıp yoğuruyor.

Doluluk-boşluk, ışık-gölge, duruş-hareket, kontrast-uyum, doku, ritim ve bunlar arasındaki denge sanatın her dalının temel taşları. Kendinizi tek bir alanla sınırlamadığınızda mimariyle zenginleşen resimler, müzikten çok şey öğrenen fotograflar, sinemalaşan görüntüler yaratabiliyorsunuz demek.



Ve Oğuz kavramın en olumlu anlamında bir mükemmeliyetçi. Söyleyeceğin sadece sessizlikten daha değerliyse konuş diyen Arap atasözüne hakkını sonuna kadar veriyor; çakışık algı filtrelerinden süzülmüş sözünü en has haliyle, tekrarlara kaçmadan paylaşıyor. Bana da salık verdiği gibi: Az ve öz.



7 Şubat’a kadar Mimarlar Odası, Büyükkent Şb. Sergi Salonunda (Kemankeş Cad. No. 31, Karaköy) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder