4 Haziran 2013 Salı

PEKİ SONRA?

Saflığı, kendimizi bile şaşırtan kendiliğindenlikte olan hareket sürüyor. Yaşamsal bir refleksle, saldırıya uğrayanla birlikte olma dürtüsüyle başlayıp insanın en iyi yanını, vicdanı, dayanışmayı ortaya çıkardı. Kısır bir yalnızlaşma algısına son, neyi istemediğimize ses verdi. Birleştirdi, onardı, besledi, güçlendirdi. Gördüğü şiddetli karşılıkla da biçimleniyor.

Kitlenin hareketi herkesin, kesimin kendi arzuları, korkularını yansıttığı bir rohrschach testi. Kimi onda üç beş çapulcu görüyor. Kimi vesayet rejimlerine başkaldırıyı. Mustafa Kemal’in askerlerini. Nihayet başlayan devrimi. Dizginlerinden boşanmanın sarhoş edici özgürleşmesini. Yeter! demenin aldırdığı nicedir tutulmuş o geniş nefesi, yağdırılan tonlarca biber gazı boğamadığı gibi körüklüyor. (Yaklaşımları gereği perspektifi geniş tutan tarihçiler de bu testte, kağıda yayılımı öngörülemez olan bir mürekkep damlası görürdü herhalde.)

Başlangıç saflığı doğal olarak dönüşüyor. Sesini çıkarmak güç algısına (çoğu durumda yanılsamasına). Güç algısı haklılık ve baskın olma iddiasına.

Neyi istemediklerinde birleşen insanları peki neyi-nasıl istediklerinde eninde sonunda karşılaşacakları ayırım bekliyor.

Yağdırılan basınçlı su, biber gazı, dayaktan çok daha esaslı bir sınav.

Sıra yürekten akla geldiğinde aynı kuşatıcılığı, dayanışmayı gösterme sınavı.


ŞU DİYARI FACEBOOK

Facebook’ta şimdiden, arkadaş listesinden bu hareket sırasında sesini çıkarmamış kişileri silme duyuruları, çağrıları dolaşıyor.

Bu, kendi yaptığımız/yapabildiğimizi kıstas/makas edip kendimize pay çıkarmak değil mi? Büyüklenmek. (Büyüklenme de kabulü, kuşatıcılığı ne kadar ufaltıyor, daraltıyor..) Ortaya konan, insanın gönlüne de kafasına da merhem gibi gelen bir dayanışma. Ama empatinin ancak baskı kendi tatlı canımıza dokunduğunda uyanabildiğini de görmemeli mi? Biz kedi-köpek, şarkı türkü koyarken dört bir bucakta uzağımızda kalmış benzeri ya da çok daha ağır, uzun süreli yaşanmış, yaşanmakta olan şeyler yok mu? “Suskunluğumuzdan,” alakasızlığımızdan ötürü aynı tavırla bizlerin de listelerden silinip atılacağı pek çok konu? Empatiyi, bunun yokluğunu da içine alacak kadar genişletmek onu canlandırmanın en iyi yolu olmaz mı? Kapıyı kapamamak, başkalarının cevapsızlığını (ya da cevapsızlık olduğunu varsaydığımız suskunluğunu –çünkü dahil olmanın tek yolu sesini FB’ta çıkarmak olmayabilir) kendi cevapsızlıklarımızın aynası olarak görmek, şu özlemini ne kadar çektiğimizi son günlerin bize çok güzel gösterdiği duygudaşlığı kökten beslemez mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder