10 Mayıs 2012 Perşembe

SAĞIR DİLSİZ

Sağır bir insan seni dilsiz yapıyor.
En azından başlangıçta. Bildiğin yolun kullanılmaz oluşuyla kalakaldığında..

Alışkanlığın sarsılması yeni bir alışkanlık haline gelirken kafan başka bir yol açmaya işliyor. Yatağına kaya yuvarlanmış derenin yenisini açması gibi.

Konuşamıyorsan yaz.

Tabii! Ama akla gelenin söyleniverdiği normal bir iletişimden daha zahmetli olan bu yol, seni ekonomik olmaya itiyor.

İletişim kesintili ve seçici oluyor. Zamana serilişi doğallığını, anlıksallığını, bunlarla beraber de daha yakın, dolaysız temas duygusunu kaybediyor.

Ama kazandırdıkları da var. Yazana kadar dilini ağzında birkaç kere çeviriyorsun. Gücünü spontanlığından, daraltılmış zamandan alan tepkiselliğin, fünyesinden kopuyor. Sönüyor. Uzayan zamanda onun yerini düşünce alıyor.

Laflarını hazır elerken bunlara bir de inceliği, nezaketi eklemeyi akıl eder oluyorsun. Otomatik konuşmada kendine yer bulamayan bir düşünceliliği. Sesinin tatlılığıyla iletilecek sevgiyi, şefkati yazdıklarına nasıl geçirebileceğini keşfetmeye başlıyorsun. Söylediklerinden farklılaştıkça da yazdıkların ikame olmaktan çıkıp yeni bir dile doğru evriliyor.

Artık dilsiz olmadığın yeni bir kavrayış ve cevaba.

*

Al şimdi bunu, sağırlığın fiziksel olmayan hallerine taşı.

Prensip aynı değil mi?

Sağırlığı ortadan kaldıramayabilirsin. Ama senin dilin çözülür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder