Bitişikte taş kesmeye kaldıkları yerden devam ettiler. (Bu kadar taşla Tac Mahal iki kere giydirilirdi.) Dinlendirici bir araydı. Tozsuz topraksız ama asıl sessiz günler. İnşaat sessizliği, onca zamanın gürültüsünü hiç olmamış gibi yutuvermişti.
Sessizliğin en güzel yanı
bu; gürültü ve onun nahoş hissini siliyor. Bunu keşfedeli her fırsatta ona
yoğunlaşıyor, ruhumla birlikte bedenime verdiği şifaya kapılarımı ardına kadar
açıyorum. Birbirlerini kovalar gibi görünüyorlar ama her şeyin zemini
sessizlik. Sadece sessizliğin sürekliliği var, ses geçici. Tırmandığı
gürültüyle birlikte ses, sessizliğin bazen gitmesi iple çekilen konuğundan
ibaret.
*
Taşlar ince ince
dilimlenirken aşağıdaki güya bitmiş tadilatın bir altındaki kata su sızdıran
yanlış tesisat işi banyonun kırılmasıyla sil baştan alınadursun, haftalardır
beklenen sokak kapısı da geldi ve hılti-balyoz-testere korosuna katıldı.
Suçiçeğinin zona olup
hortlaması gibiydi - ölmek bilmeyen tadilat-tamirat-tadilat virüsü!
Bu arada moloz yüklü koca
bir kamyon zaten dar olan bizim sokak ile ondan da dar ara sokak arasına
sıkışmış, boğaza takılan iri bir kılçık gibi ufak ufak manevralarla kuaförün
vitrinini, bitişiğinin bahçe girişini tarumar etmeden kurtarılmaya çalışıyordu.
Başında bütün sokak ahalisi ve bitişik tadilattan birörnek “sıhhi tesisat”
firması tişörtleriyle bunca insanın orda ne yaptığını merak ettiğim bir ordu
işçi. Hop hop haykırışları, inleyen kamyon motoru, bağrışan insanlar.
Deniz ayaklarımın altından
yükselirmiş gibi bir hisse kapıldım. Tatsız bir sersemlik, kaybolmuşluk
(gürültüye rağmen baş ağrısıyla yattığım öğle uykusundan kapım “kapı geldi,
arabanızı çekin” diye yumruklanarak koparılmıştım). Sürüklenme.
Taşlar bitip toz duman
dağıldığında çevirimi alıp balkona çıktım. 1,5 m ötemde iki gri “sıhhi tesisat”
tişörtlü işçi oturmuş, telefonlarıyla oynuyordu. Bekleyin denmiş ama ne
beklediklerini kendileri de bilmiyormuş. Taş testeresi eksiğiyle gürültü devam
ediyordu.
Çeviriyi açtım ve patırtıya,
kargaşaya, burnumun dibindeki yabancılara rağmen anında gömüldüm. Bir küsur
saat aralıksız çalıştım. Günün kotasını çoktan doldurup ertesi günkünden de
epey yapmış, bıraktığımda sesler iyice, ben ise tümüyle yatışmıştım.
*
Geriye bakıp, tuhaf bir
konsantrasyon yetisi diye düşündüm. Meditasyonun semeresi olmalı. Okumak gibi
pasif işlerde henüz o kadar etkili değil ama çeviri, müzik (bunaldığımda
zorlandığım bir pasaja çalışmak gibisi yok), yoğun dış uyarana karşı müthiş bir
dengeleyici. Her şeyden çekilip tek bir noktaya odaklanarak iş görmek, onca
hengamenin ortasında, yaşamayanın bilemeyeceği bir sığınak oluyor.
Meditasyon sağ olsun. Daraldığım
an sağa sola dağılmama, savrulmama terbiyesi birçok yan ürününden biri oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder