Blogger com bir yazımı sildiğini bildirdi.
Aldığım mesaj aşağıda.
“Topluluk ilkelerine”
aykırı hiçbir şey göremediğim yazıyı da (otomatik tarama motoruna bunun mu
takıldığını merak ettiğim için başlığını kaldırarak) yeniden koyuyorum.
(Hello,
As you may know, our community
guidelines
(https://blogger.com/go/conten
allow – and don't allow – on Blogger. Your post
entitled 'SKANDÂL!' was
flagged to us for review. We have determined that
it violates our
guidelines and deleted the post, previously at
http://aksi-seda.blogspot.com/
Why was your blog post deleted?
Your content has violated our
malware and viruses policy. Please follow
the community guidelines link in this email to
learn more.
We encourage you to review the
full content of your blog posts to make
sure that they are in line with our standards as
additional violations
could result in the termination of your blog.
For more information, please
review the following resources:
Terms of Service: https://www.blogger.com/go/ter
Blogger community guidelines: https://blogger.com/go/content
Yours sincerely,
The Blogger Team)
*
Bir gerçek köy ile doğanın
ortasında bir ev ardından şehirli köyüme döndüm.
Nereden nereye geçtiğin
önemli. Buranın üzerine İstanbul ne ise oralardan sonra burası da neredeyse
öyle gelebilirdi. Ama hoş bir beklenmediklik oldu, insan çokluğundan önce ufak
bir inek sürüsüyle karşılaştım. Halk plajının ucuna yığılmış, suyu
kokluyorlardı. Başları fazla boş kalmadı. Gelen geçen, Bağdat Caddesini koyun
sürüleri basmış gibi hayret ve kınamayla söyleniyor, cep telefonlarına
davranıyordu. (Ben de davrandım ama torunum olsa yakın bir gelecekte bir
zamanlar burada inekler bile görünürdü diye başlayıp anlatacağım bir dönüşüm
vesikası bulundurmak için.)
“Bunlar da nereden gelmiş
buraya?!”
“Kimin bu hayvanlar?
Çobanları nerede?!!”
Fosfor yeşili yelekli
belediye işçileri hayvanların başına geçti de millet yatıştı. Allah vermesin,
yoksa nerede olduğumuza uyanmak vardı.
*
Sizi biraz bekleteceğim,
döküm alıyorum da, dedi kasiyer.
Gözüm hemen yan kasaya
gitti. “Oraya geçeyim.”
Arkadaş kahvaltıya
gidecek, dedi, hemen bakacağım size.
İçimdeki, boşanmaya hazır
zembereğin başını boş bırakmaya gelmiyor. Diz altı refleksi gibi, ortaya
çıkıveriyor.
Başımı iki yana salladım.
“Şehir alışkanlığı işte.
Acelem neyse?!”
Kasiyerle birlikte güldük.
Yolda, ne oralısın ne
buralı dedim.
Ne köylü ne şehirli
olanlarla birlikte şehri köye taşıyıp ne orası ne burası edenlerle yığıla
çoğala, reflekslerimizi çok bileyip az gevşete yuvarlanıp gideceğiz anlaşılan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder