Sabahları çok erkenden çöpü çıkarıyor, arka yokuştan tırmanarak ufak bir çember çizip geri, eve kapanıyorum. Bir iki gün sonra, her zamanki gibi sola sapacağım yerde devam edersem çemberi (yakalanacak olursam bahaneme halel getirmeden) biraz daha genişletebileceğimi fark ettim. İki yanında hâlâ bahçe içinde köy evleri olan bir yol bu. Çamların gölgesinde, limon, yenidünya ağaçlı, zakkumlu, begonvilli, tavuklu horozlu, sardunyalı, gamsız derme çatmalığı, sere serpe çirkinliğiyle milyonluk gösterişçilikten, çirkinliğin debdebelisinden sonra insana (bana) nefes aldıran yüzü köyün.
Çöpü çıkarmışım da bir de
ekmek alıp döneceğim alametleri
Şimdi kapanmadan istifade
edip su borularını değiştiren belediyenin de bitmek bilmeyen inşaat-tadilat
sefaletine eklenmesiyle delik deşik sokaklar toz toprak içinde. Akşamları çıkan
sert rüzgar toz bulutlarına çerçöpü katarak ortalığı darmaduman ediyor.
Bulanarak kıyıya vuran deniz, açılmaya hazır otelin cicili bicili iskelesine
dizdiği bembeyaz şezlongları kuduran çamurlu diliyle yuttu yutacak. Otelin
yanında komşu tesisin çimento torbaları, rüzgarın bir kısmını uçurduğu
perdesinden daha hâlâ dünya kadar işi olduğu görülen tadilatı. Afganistan ile
Côte d’Azur kırması bir yerde yürüdüğüm hissiyle çemberi tamamlıyorum.
20 dakika. 1.6 km. Kısa
günün kârı.
Yürümek, algıya türlü gıda
sunmak iyi. Ritmik hareket beden kadar zihne de yarıyor. Yüzeyini yapışmaz
kılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder