Arkeolog ve antropolog Ian Hodder’ın kitabını heyecanla
okuyorum (Studies in Human-Thing
Entanglement). İnsan-nesne dolambacı olarak çevrilebilecek yaklaşımında
Hodder, insanın varlığını içinde sürdürdüğü sonu gelmez karmaşıklıkta etkileşim
ağlarını Çatalhöyük üzerinden ele alıyor. Örnek başlı başına ilginç olmakla
birlikte Hodder asıl işaret ettiği girift nedensellikle kayda değer. Nesne tanımını genişleterek bunun içine
düşünce, ideoloji ve dini de katıyor. Dolayısıyla hayatımıza bir buluş, keşif,
çözüm olarak giren her eşya kadar yaptığımız her şey, her bir edimimizin etkisi
zamanından çok öteye uzanıyor ve diğer yapıp edilenlere ilmeklenerek ortasında
debelendiğimiz (ifade bana ait elbette) ağı biraz daha dallanıp
budaklandırıyor.
Yaşamın bugünden bakıldığında basit göründüğü Çatalhöyük,
dolambacın oluşumunda takip edilebilir bir örnek.
Yalın çamur duvarlı bitişik düzen evlerin zamanla çöküp
komşularını da çökertmelerine karşı daha derinlerden çıkarılan kumlu çamur ve
kamışlarla güçlendirilen bir duvar tekniği geliştiriliyor.
Çözüm bu.
Etkileriyse dört bir yana çatallanarak yayılıyor.
Kamış ihtiyacı sazlıkların çoğaltılmasına, bu, su
kaynaklarının azalmasına, o da hayvancılık ve avcılığın uzaklara itilmesine yol
açar, yeni yapı tekniği bir yandan işbirliği (daha fazla insan gücü, nüfus
artışıyla karşılıklı ilişkisi) gerektirirken artık tek başına ayakta durabilen
yapılar ortak alanlara duyulan gereksinimi azaltıyor (tekilleşen ev içlerinin
yaşama biçimine etkileri)..
Hodder’in çalışması heyecan verici çünkü aşırı
basitleştirici, bir açıklama yanılsaması dışında hiçbir şey açıklamayan,
böylece anlama çabasının da önünü tıkayan neden-sonuç kanaatlerinin yerine
neyin konabileceğini gösteriyor.
Zamanın bir anı ve belirli bir olay bağlamında müsebbibi
(kendi eğilimimize göre) zıp diye teşhis ettiğimize inanarak (Erdoğan, Atatürk,
Illuminati, CIA) çok daha etraflı bir kavrayıştan kendimizi yoksun bırakmıyor
muyuz?
Doğru, bunun da bedeli hemen ve yarım lokmada yutulabilir
açıklama(ma)lardan mahrum olmak.
Oysa Hodder’in (ve ondan çok önce Goethe’nin) belirttiği
gibi, içinde yaşadığımız dipsiz dolambaçlarda her bir soruna getirdiğimiz
çözümler bir alanı rahatlatır görünürken diğerlerinde yeni etkiler yaratıyor,
yeni karmaşıklıklara, sorunlara yol açıyor.
Yoksulluk, eşitsizlik, iklim değişikliği vd, görünürdeki
aktörlerin ötesinde giriftleşen ağlardan ortaya çıkıyorsa alışa geldiğimizden
farklı bir okuma çok daha fazla şey göstermez mi?
*
Gel de Buda’nın samsara
tanımını ve ona ilişkin sözünü (mealen: Samsara’nın kendi içinde çözümü yoktur)
düşünme.
Ve kardeşimin sık hatırladığım gözlemini: Aslında sorun
çözmüyor, sadece sorunlara yer değiştirtiyoruz.
___
http://www.ian-hodder.com/
Kitabı da bu linkten indirmek mümkün:
http://www.ian-hodder.com/books/studies-human-thing-entanglement
http://www.ian-hodder.com/books/studies-human-thing-entanglement
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder