27 Ağustos 2018 Pazartesi

DOLAMBAÇ


Arkeolog ve antropolog Ian Hodder’ın kitabını heyecanla okuyorum (Studies in Human-Thing Entanglement). İnsan-nesne dolambacı olarak çevrilebilecek yaklaşımında Hodder, insanın varlığını içinde sürdürdüğü sonu gelmez karmaşıklıkta etkileşim ağlarını Çatalhöyük üzerinden ele alıyor. Örnek başlı başına ilginç olmakla birlikte Hodder asıl işaret ettiği girift nedensellikle kayda değer. Nesne tanımını genişleterek bunun içine düşünce, ideoloji ve dini de katıyor. Dolayısıyla hayatımıza bir buluş, keşif, çözüm olarak giren her eşya kadar yaptığımız her şey, her bir edimimizin etkisi zamanından çok öteye uzanıyor ve diğer yapıp edilenlere ilmeklenerek ortasında debelendiğimiz (ifade bana ait elbette) ağı biraz daha dallanıp budaklandırıyor.

Yaşamın bugünden bakıldığında basit göründüğü Çatalhöyük, dolambacın oluşumunda takip edilebilir bir örnek.

Yalın çamur duvarlı bitişik düzen evlerin zamanla çöküp komşularını da çökertmelerine karşı daha derinlerden çıkarılan kumlu çamur ve kamışlarla güçlendirilen bir duvar tekniği geliştiriliyor.

Çözüm bu.

Etkileriyse dört bir yana çatallanarak yayılıyor.


Kamış ihtiyacı sazlıkların çoğaltılmasına, bu, su kaynaklarının azalmasına, o da hayvancılık ve avcılığın uzaklara itilmesine yol açar, yeni yapı tekniği bir yandan işbirliği (daha fazla insan gücü, nüfus artışıyla karşılıklı ilişkisi) gerektirirken artık tek başına ayakta durabilen yapılar ortak alanlara duyulan gereksinimi azaltıyor (tekilleşen ev içlerinin yaşama biçimine etkileri)..

Hodder’in çalışması heyecan verici çünkü aşırı basitleştirici, bir açıklama yanılsaması dışında hiçbir şey açıklamayan, böylece anlama çabasının da önünü tıkayan neden-sonuç kanaatlerinin yerine neyin konabileceğini gösteriyor.

Zamanın bir anı ve belirli bir olay bağlamında müsebbibi (kendi eğilimimize göre) zıp diye teşhis ettiğimize inanarak (Erdoğan, Atatürk, Illuminati, CIA) çok daha etraflı bir kavrayıştan kendimizi yoksun bırakmıyor muyuz?

Doğru, bunun da bedeli hemen ve yarım lokmada yutulabilir açıklama(ma)lardan mahrum olmak.

Oysa Hodder’in (ve ondan çok önce Goethe’nin) belirttiği gibi, içinde yaşadığımız dipsiz dolambaçlarda her bir soruna getirdiğimiz çözümler bir alanı rahatlatır görünürken diğerlerinde yeni etkiler yaratıyor, yeni karmaşıklıklara, sorunlara yol açıyor.

Yoksulluk, eşitsizlik, iklim değişikliği vd, görünürdeki aktörlerin ötesinde giriftleşen ağlardan ortaya çıkıyorsa alışa geldiğimizden farklı bir okuma çok daha fazla şey göstermez mi?

*
Gel de Buda’nın samsara tanımını ve ona ilişkin sözünü (mealen: Samsara’nın kendi içinde çözümü yoktur) düşünme.

Ve kardeşimin sık hatırladığım gözlemini: Aslında sorun çözmüyor, sadece sorunlara yer değiştirtiyoruz.
___


http://www.ian-hodder.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder