İnsanlarla bazen kendimi ardiyeye kapatılmış hissediyorum.
Tıklım tıkış, karmakarışık, ışıksız soluksuz bir yere tek ayak üzerinde
sığıştırılmışım da kapı üzerime kapanmış gibi.
Kapı çoğunlukla ucu bucağı olmayan bir gevezelik.
Menteşeleri sadece kendi-kendi-kendi etrafında hareket ediyor.
Ama bazen de yanlış (işime geldiği gibi) yorumlayıp
enginliğe, dingin bir varoluşa açıldığını sandığım sessizlik. Arkasını, o
bildik ardiyeyi görmek eşekten fena düşmek. Yersizliğin aynı yersizlik olduğunu
fark etmek.
Bir insanı o ve yaşanan an dışında –takıntılardan,
saplantılardan, kaygılardan, sonsuz tekrarların ölgün iç-dış gevezeliğinden-
boşaltılmış bir mekana buyur etmek, canlı, taze ve ortaklaşan bir ilgiyle söyleşmek, susmak, olmak iki kişinin birbirine sunabileceği en değerli şey.
Ve ne ender.
Tanrım, ne kadar ender.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder