3 Ekim 2022 Pazartesi

İDAMLIK BİR BUDİST

Jarvis Jay Masters bir daha çıkmamak üzere hapse 19 yaşında düşmüş. Silahlı soygundan 20 yıllık cezasını çekerken bir gardiyanın öldürülmesinde teşvik ve cinayet aletinin tedarikiyle de yargılanarak ölüm cezasına çarptırılmış. Bugün 60 yaşında, kırk yılı aşkındır San Quentin hapishanesinde, infaz bekleyen mahkumlar arasında.

Hikayesini David Sheff’in kitabında okudum (A Buddhist on Death Row).

Jarvis bir siyah. Uyuşturucu bağımlısı, şiddet eğilimli bir anne ile ondan da şiddetli, sonunda hepsini terk edip yerini kendisini aratmayacak “babacıklara” bırakan bir babanın çok kardeşli oğlu.

Küçük yaşta annesinden alınıp verildiği bakıcı ailenin yanında hayatının doğru dürüst birkaç yılını geçirdikten sonra bu ailenin dağılmasıyla oradan oraya, bir şiddetli ortamdan diğerine, suçtan suça, ıslahhanelerden tutukevine sürükleniyor.

Hapiste oranın en güçlü çetesine “asker” seçilip sıkı bir dayanıklılık ve sadakat eğitimine sokuluyor. Mahkum olduğu cinayet de bu çetenin işi. Jarvis kimseyi ele vermemeye yeminli olduğundan hiçbir dahli olmadığını kanıtlayamıyor.

Ölüm cezasıyla içinde birikmiş tüm öfke, kin, korku, zincirlerinden boşanan bir panik ve hiddete dönüşüyor.

Mahkemenin tayin ettiği bir yasal danışmanla meditasyon ve Budizm ile tanışıyor.

İçsel-dışsal cehennemde yaşarken durup oturmak ve dikkatini nefesine vermek gülüp geçeceği, cılız, alakasız, bir acayip fikir tabii! Danışman peşini bırakmıyor. “Kaybedeceğin ne var ki? Bir dene.”

Nefes alamayacak kadar tıkandığı bir seferinde Jarvis deniyor. Anlık bir rahatlama dikkatini cezbedince de bir iki devam ediyor. Melody (danışman) kendi hocasından aldıklarını aktarmayı, Jarvis uygulamayı sürdürüyor.

*

Hikayesi, bundan böyle hayatının bir parçası olan, bazen onunla uyum içinde aktığı bazen çatıştığı, minnet kadar isyan da duyduğu meditasyonun da öyküsü.

Suç ortamı ve bunun doruğu olan hapishanede (kırk yılın çoğunu suçlandığı cinayet mahalinde, tecritte ve kendisine diş bileyen gardiyanlar arasında geçiriyor) hayatta kalmak üzere edinip kalınlaştırdığı, o zamana kadar tek koruması, gücü bildiği kabuğu çatlamaya, bastırılmış, duygular, travmalar yüzeye vurmaya başladığında dehşete kapılıyor.

Zamanla meditasyon ve Budizm konusunda ona yol gösteren, destek olan çevresi genişlemiş. Ustalarından meditasyonun ne olduğu ne olmadığını öğrendikçe bu dehşetle de yüzleştiği cesareti topluyor.

Meditasyon çalkantılı zihin ve duygulardan geri çekilip içine ve dışına tanık olma terbiyesidir diyorlar.

Yargılamadan, bastırmadan, kaçmadan tanık oldukça güvenliğimiz için etrafımıza ördüğümüz ego merkezli sahte benlik belirginleşir. Onunla bağımız gücünü kaybetmeye başlar. Özdeşleşmemiz çözülmeye doğru gider.

Özü basit, yaşaması çetrefil bir deneyim. Ve hayat gibi. Asla doğrusal değil. Gelgiti, kuşkuları çok.

Hele San Quentin gibi bir azılılar zindanı ve yıllar süren temyiz labirentlerinde.

Ama Jarvis bu karınca adımını atıyor.

Meditasyonun yanı sıra mahkumiyet hayatında edindiği dostlarının keşfedip teşvik ettiği bir dayanağı daha ortaya çıkıyor: Hikaye anlatıcılığı. Ancak okuma yazması olan, dilbilgisi, kelime dağarı sınırlı bir yarı cahil fakat işte doğuştan bir öykücü! Meditasyonla gelen içgörüleri, gözlemlerini ilmek ilmek yazmaya başlıyor. Yazdıklarını çeşitli yerlere gönderip yayımlatıyor dostları. Geniş yankı uyandırıyor, dört bir yandan verdiği ilham ve cesaret için teşekkür mektupları alıyor.

Meditasyon, ifade gücü ve dost çevresinin de desteğiyle çok derin çalkantıların, umut ve umutsuzluk cehennemlerinin ötesinden Jarvis asıl güç ve özgürlük kaynağını adım adım keşfetmeye doğru gidiyor.

Asıl gücün, kalınlaştırdığın bir kabuğun içinde öfkeyle, arzular ve korkuların itip çekmesiyle korumaya aldığın sahte benlikte değil, hayat karşısında çıplaklaşıp sadeleşmekte olduğunu deneyimle öğrendikçe hapiste ve dışarıda birçok kişiye ışık tutuyor, kuvvet veriyor.

Jarvis hala hapis. Ama “dışarıdaki” pek çok insandan daha özgür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder