31 Ağustos 2021 Salı

YAVAŞLIĞIN BEREKETİ

Ben bir boy gidene kadar o üç boy yapmıştı bile. Şapur şupur, suları döve döve, soluk soluğa. Bir patırtı bir telaş. Yarışmıyoruz dedim içimden. Onun için ikimizi yan yana getirmeyeceğim. Sudaki davranışlarımızı kıyaslamayacağım. Sadece kendi elimdekileri kumlara sıralayacağım.

Denizin en yavaşı benim. Sularla didişe boğuşa yüzenleri geçtim, ağırbaşlı yaşlıları da öyle, suya düşmüş bira şişeleri, cips paketleri vd çerçöpten bile aheste olabilirim.

10-20 metrelik hızlı bir başlangıcın ardından kesintisiz ve istikrarlı bir tempoda (larghetto) kalıyorum. Yüzüşüm kurbağalama kulacıyla bisiklet bacağı bir karışım (paletle kurbağalama zamanından kalma). Hükmünü gevşeten yerçekimiyle birlikte yüzme ile uzay yürüyüşü karışımı oluyor bu.

Ama gevşeyen sadece yerçekimi değil. Zaman algısı da temponun peşi sıra seyreliyor. Zihnin geri planında, tıpkı yerçekimi gibi o da, kıyaslama olmadıkça normal bildiğimiz baskısından, ağırlığından çözülüyor.

Tempo düştükçe beden, zihin, ruh hafifliyor. Zaman uzayıp gidiyor. Mesafe de peşinden.

Bak, dedim yanımdan dördüncü kere geçen alı al moru mor yüzücünün arkasından, ben daha köşeye varmadım, sense enerjini de alanını da tükettin bile. Şu birkaç dakikada sonuna geldiğin uzunluğa neler neler döşüyorum, bir bilsen. Çağrışımlar, çakan anılar, sessizlik, boşluk, enginlik, kendiliğinden sökün eden bağlantılar sonra, bazen çözümler, yeni bakışlar, nice içgörü. (Yavaşlığın büyüteç, hatta mikroskop etkisi.)

Yavaşlıkla zaman ve mesafeler ne kadar bereketleniyor. Günde en az bir saat, bize hissettirilen, dayatılan, geçerli ve arzulanır bildiğimiz, kıymeti kendinden menkul bir hız algısından azadeyim.

Koşmuyorum, uzayımda süzülüyor, süzüldükçe onu da büyütüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder