18 Aralık 2015 Cuma

SIFIRLANMAK

Arka arkaya iki sergi, Koza ve Zero, birbirini çoğaltıcı bir ardışıklık oldu.

İkinci Dünya Savaşı sonrası kıtlıklardan, kopukluklardan, parçalanmışlıktan doğmuş Zero.

“Hiçbir şey yoktu, ne bir kaynak (halk kütüphanesinde bütün bulabildiğiniz yedi sekiz kitaptı, onlar da 30’lardan kalma, lime lime) ne maddi olanak ne de benzeri arayışta olanlarla bir iletişim.”

Olan, bir çıkış yolu bulma iradesi imiş. Köklü değişim bir kez daha elverişli koşullardan değil, dibe vurmaktan gelmiş. Sıfırlanmaktan.

Sindirmek yerine silkeleyen bir sıfırlanma.



Benzer eninde sonunda benzeri çekmiş. Hareketin (onlar Zero’yu böyle görmekten hoşlanmasa, bireyselliğine vurgu yapsa da) beyni, yüreği ve içgüdüselliği temsil eden midesi olarak nitelenen üç öncüsü Otto Piene, Heinz Mack ve Günther Uecker bir araya gelmiş.

“Savaşta ışık tehlikeydi, yerinizi ele verip sizi hedef haline getirebilirdi. Karanlık ise koruyucu.”

Savaşın tersyüz ettiği ışık ile karanlığı yerli yerine getiren bir şevkle işe koyulmuşlar.
Aydınlık, heyecanlı, umutlu, iyimser; ışık hem arayışları hem araçları olmuş.

Bir süre sonra dünyanın orası burasında benzer çalışmalar yapanlarla bir ağ kurulmuş ve üretimlerini beslemiş.

Bir bakmışlar, Yves Klein da Fransa’da ateşle resim yapıyor ya da tuvali resmin taşıyıcısı olmaktan çıkarıp boyutlandırarak başlı başına bir ifade gücüne kavuşturuyor.

Ateşle resim yapmak.. Ateşin yıkıcılığını, isinin karanlığını yaratıcılığa koşmak.

Ve ışık!

Nasıl oynamışlar onunla! Yansıtıcılar, kılıflar ve formla şekilden şekle soktukları, göğün altında güneş, mekanda elektrikle doğalını şekillendirip yapayını konuşturdukları ışığı mobil hale getirmişler. (Çiviler çakılı, motora bağlı disklerin başından ayrılamadım. Açılı çakılmış uzun çivilerin çepeçevre dönen gölgeleriyle o sürekli değişim..)

Hasılı, sıfırı alıp başlangıç yapmışlar.

Hiçliğe dalıp bağrında barındırdığı her şeye açılmışlar.

*
Suskunluğumla, suskunluklarımızla hiç barışık olmadığım bugünlerde böylesine gür bir yaşam olumlaması yüreğimi serinletti.


Sıfırlanmanın böylesine ne çok ihtiyacımız olduğunu hissettim.




*
10 Ocak'a kadar Sakıp Sabancı Müzesinde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder