27 Kasım 2015 Cuma

TABELALAR LAR LAR CENGELİ

Adımlarım etrafında girdaplanan çıtır çıtır güz yaprakları, Çankaya’dan Mithat Paşa’ya, oradan Maltepe’ye yürüdüm.

Bakışımı yerden kaldırdıkça alçala yüksele binalar ormanı boyu cepheleri kaplayan tabelalara takıldım. İrili ufaklı, eskili yenili, biçim biçim, kesintisiz bir tabela akışı. Işıklı ışıksız, oyuncaklı, düz, renk renk tabela. Avukatlar, diş hekimleri, dershaneler, kafe, klinik, dükkan, ağdacı, “merkezler”… Açmış ağzını, avaz avaz göze bağıran adlar, unvanlar, sloganlar.

Tuzaklarla dolu eğri büğrü, çukurlu engebeli zemin, dikkatimden irice bir bölümü yere kapaklanmadan yürüme cambazlığına çekerken kalanı, insan-araç, arapsaçı bir kalabalığa tepelerden tüy diken bu gürültüye gitti.

Yılmaz bir azimle yatıştırıcı, göz okşayıcı bir şeyler arandım. Soluğumu toplayacak güzellikler. Gök de ağır, kurşuni; ağaçlarla yapraklarından başka şey bulamadım.


Şehrin bangır bangır teksesliliği, şekilsiz gri kalabalıktan ben de buradayım diyen tabelalarla sivrilerek arşa yükseldi durdu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder