12 Nisan 2024 Cuma

KONUŞAN BAĞIRSAKLAR

 Ben kanser teşhisi konduğunda bile dağılmadım, dedi, bakışı masmavi, dimdik.

“Hatta adını ilk ben koydum. Doktor onu da nerden çıkarıyorsun, dedi. E burda bir yumru var ve ağrıyor. Başka şey de çıkmadı! Sonunda adı konduğunda ağlamadığıma şaşırdı. Ağlayayım mı istiyorsunuz dedim. Bir şey değiştirecekse, beni iyileştirecekse hayhay! Hastaları payladığım da çok olmuştur. Ne bu halin derim, bak bana, iki kere nüksetti, iki büyük ameliyat geçirdim. Bir çaresi bulunuyor ya ilaç ya ameliyat -gerçi hiçbiri işe yaramasa eh, bu da kaderimmiş derdim” diye omuzlarını silkti.

“Ağlamak şöyle dursun, kahkahayı patlattığım, hala hatırladıkça güldüğüm şeyler oldu. Kızım ameliyat videosunu almış. Bana da göster dedim. Tereddüt etti. Göster göster! dedim. İşte karnımı açıyorlar filan. Sonra bağırsakları dışarı alıyorlar, işte böyle kıvıl kıvıl, askılara asıyorlar.” Güldü. “Gülünmeyecek gibi değil! O bağırsaklar asıldıkları yerde kımıl kımıl ve bir geveze! Cikcik, gacır gucur, ötüp duruyorlar. Soluk almadan birbirleriyle konuşuyorlar! Kim bilir neler anlatıyorlar?”

1 Nisan 2024 Pazartesi

KAYDIRAKTA

Bir çocuk bahçesi kaydırağı. Ucuna birer karış arayla bir karış yüksekliğinde 4 demir çubuk çakılmış. Kaydırakta çocuk bedenli bir adam, kayması çubuklarla engellenmiş. Yanında oturuyorum. Belediye hoparlörlerinden adamın alkolik olduğu etraftaki dağınık kalabalığa, kayma sırasını bekleyenlere bildirilmiş. Ona bakıyorum. Kafatası.. saydam! Anlat bana, diyor, öyle tepeden değil, kafam nasıl çalışıyor, onu anlat! Beynini görmek için yaklaşıyorum ama saçları bu saydam kürenin içinde, hiçbir şey anlaşılmıyor.

31 Mart 2024 Pazar

YAVAŞ BAKIŞ

Get the Picture’da (önceki yazı) Bianca Bosker sanatın ne anlama geldiği sorusuna yanıtı bir de Guggenheim müzesinde arıyor. Orada galeri bekçisi olarak işe giriyor. 45’er dakikalık dönüşümlü vardiyalarında en zoru, kendisine soru sorulmadıkça ağzını açmadan ayakta dikilmek değil. İşin iç kurutucu sıkıcılığı! Zaman, bilek ağırlığı gibi dibe çöktürüyor, geçmek bilmiyor.

Çok geçmeden kurtuluşu hareket edemiyorsa zihnini hareket ettirmede buluyor.

Daha önce bir galericiden aldığı değerli bir tüyo var:

Hiçbir açıklama okumadan esere kendi gözünle bak ve ona çarpan, yakalayan 5 şey söyle. Bunların sofistike filan olmasına gerek yok. Senin baktığın nesne ile dolaysız ilişkinde öne çıkan 5 şey. Doku, bir rengin/biçimin baskınlığı, bir ayrıntı, his..

Dikildiği yerden (galerinin boş olduğu aralıklarda yanına da giderek, yaklaşa-uzaklaşa, 3 boyutluysa etrafında döne) seçtiği tek bir objeye odaklanıyor. Saatler, günler boyu algısını onda derinleşmeye bırakıyor.

Aslında bakışı demliyor.

Zamanla ilişkisi, onu kaçılacak, öldürülecek bir şey olmaktan çıkardığı an değişiyor; zaman bir sabır konusu olmaktan çıkıp insanı usul usul pişiren, olgunlaştıran maltız ateşine dönüşüyor.

Ona bir kapı açmasıyla gözünün at oynatmaya başladığı alanlar çok heyecan verici, sürükleyici. Doyurucu.

Zaman bırak geçmek bilmemeyi, yetmez oluyor.

Seçtiği obje benim de çok sevdiğim Brancusi’nin bir heykeli. Aman allah! Guggenheim’ın bir anı diğerini tutmayan doğal aydınlatması ve değişkenlikte ondan geri kalmayan kendi fiziksel, ruhsal ve zihinsel halleri içinde biçimden biçime giren heykel anlattıkça anlatıyor, anlattıkça açılıyor.

İşte böyle bir bakışın daha önce verilmiş adı Yavaş Bakış (slow gaze) imiş.

Instagram ve benzerlerinin şebeleğe çevirdiği bakışı kendine getirecek şey.

Saatler, günler sürmesine de gerek yok, hakkı verilen bir 5 dakika yeter diyor.

*

Bakış engin konu. Bazen şimşek hızında komprime oluyor. Bir an, nasıl çerçeveleneceğiyle filan hazır yemek gibi önünde belirip seni müthiş bir aciliyet duygusu ve cazibeyle içine çektiğinde olduğu gibi: “Beni çek!” Bu tuhaf cezboluşun nereden geldiğini hayal meyal sezebiliyorsun.

İçinden yükselen buyruğun gereği olan fotoğrafı ne zaman önüne koyuyorsun, o vakit, ecza banyosundaki analog bir atası gibi usul usul netleşmeye başlıyor.

Kendi Brancusi’n oluyor, içinde kim bilir neler neleri önüne katmış, sivri bir istek olup seni dürten avını baka baka çözmeye koyuluyorsun.



Biçimsel ve anlatı olarak neler görüyorsunuz?


27 Mart 2024 Çarşamba

KİRİ KÜLLE TEMİZLEMEK

Hâlâ kanıksayamadığım bir hoşluk: Yoruldukça mutedil bir egzersiz insanı nasıl dinlendirir?! Ama dinlendiriyor işte. Yorgunluğu kiri pasından temizliyor, söküğü, yırtığını onarıyor, mis gibi edip rafına kaldırıyor.