1 Haziran 2022 Çarşamba

KARINCALAR SÖYLEDİ BEN DİNLEDİM

Mutfak tezgahının 37 yıllık beyaz fayanslarında karıncalar. Yüzeyi temiz bırakmak, zeytinyağı gibi cazip gıdayı da su dolu hendekler içinde tutmak dışında ilişmiyor, savaşmıyorum. Yemek pişerken kokulardan tahrik olmuş, artık nerelerdense çıkıp geliyorlar. Kol kol bir kalabalık ve hareket oluşuyor.

Shantideva yeniden elimde. Karıncaları onun ışığında seyrediyorum. Uyaran, uyarana gelenler ve olanlar. Kurcalamayan bir göze başlı başına bir olgu gibi görünen durumları, kişiler ve onların etrafında yaşanan olayları tencerenin başında bana karıncalar örnekliyor.

Buda, hiçbir şeyin kendiyle başlayıp biten bir varlığı olmadığını, ayrı, koşullardan bağımsız bir özü bulunmadığını, başlı başına olarak algıladığımız her şeyin aslında sürekli değişen koşulların birbirlerini zaman ve mekan içinde belirleyerek oluşturduğu akışlardan ibaret olduğunu deneyimlemiş ve bulmuş. (Budizm’in en yanlış anlaşılan, anlaşılmayan hiçlik kavramı bundan başka bir şey değil: Başlı başına bir özü olan hiçbir şey yoktur -dependent arising. Budizm’de aydınlanma da zihin dahil her şeyin gerçek doğasına entelektüel değil, ilk elden uyanmak ve bizi esir alan, hasta eden bu en büyük yanılsamadan böylece özgürleşmek.)

Öfkelerimiz, tutkularımız, korkularımız. Dört elle sarıldıklarımız ve kaçacak yer aradıklarımız. Kaya gibi sağlam, sabit, gerçek görünen sen-ben-o ayrımımız. Buna bina edilen umutlar ve umutsuzluk.

O sabit öz kavramı.

Gerçekte olan ise atom altı -ve kim bilir onun da ne kadar altları- derken moleküler, fizyolojik, biyolojik, kimyasal, fiziksel, giderek kuşaklar arası, coğrafi, küresel, kültürel ve tarihsel düzlemlerde kesintisiz akışların geçici tezahürleri. Göreli gerçekliğimizde bunlara adlar veriyor, sıfatlar takıyor, cazip, tehlikeli, fark etmez sınıflarına ayırıyor, karşılarında ittifaklar ve muhalefetler oluşturuyor gidiyoruz.

Tüm bu sabitlik algısı yerini birbiriyle belirlenen kesintisiz akışın idrakine bıraktığında neler nasıl değişirdi?

Karıncalarda müthiş bir yoğunlaşma, hareket. Sonra tezgahı sildiğimde hepsi hiç olmamış gibi dağılıp gidiyor.

*

Dün doğum günüydü. Alzheimer’in aramızdan çok erken aldığı bir arkadaşımızın karısını aradım. Sevgili arkadaşımızın artık iyice çocuklaştığını, hastalığın kortekste yerleşmesiyle konuşma zorluklarının da başladığını anlattı.

Yakınlarını tanıyıp tanımadığı anlaşılmıyormuş. Tanıdığımız adam değildi artık.

Bir özü var idiyse ne olmuştu ona?

Yoksa şartlar bir süreliğine tanıyıp sevdiğimiz, hayatlarımıza dahil olmuş bir kişi halini almış da sonra tezgahı silinen karıncalar misali dağılıp nihayet ortadan kalkmaya doğru yerini başka bileşimlere mi bırakıyordu?

Karıncaların söylediğini zihinsel bir yitişin özetlenişi tekrarladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder