Benzersiz bir seyyah Dervla Murphy. İrlandalı. 14 yaşında okulu bırakıp giderek elden ayaktan düşen annesine bakmış. 16 yıl. 30 yaşında, annesi ona bir ev ve 9 bin kitabını bırakarak ölmüş. Onun da teşvikiyle başlayan civarı keşfi dalga dalga ülkeye ve dört kıtaya genişlemiş. Hiç araba kullanmamış. Don Kişot’un atı Rosinenta’nın adını verdiği bisikleti Roz ile ve yaya kıtalar aşmış.
Geride bıraktığı 26
kitabından ilk okuduğum, 1975’te Baltistan yolculuğunun günlüğü oldu. İndus
Nehrini (zaman zaman kıyılarından, çoğu vakit yüzlerce metre tepelerdeki patikalardan)
izleyerek Himalayalarda geçirdiği üç kış ayının hikayesi (Where the Indus is
young).
İnsanın ancak hayatta
kalmaya indirgenmiş en ilkel, yoksul ve hastalıklı bir inatla tutunabildiği,
olağanüstü zorlu, tehlikelerle dolu bir coğrafya. Yine de (aslında tam da bu
insana diz çöktüren haliyle) Murphy’nin gönlünde, gezip keşfettiği onca yer
arasında tahtını burası kurmuş. İnsan, insanın pek az değiştirebildiği bu
sahnede onun bu aşkını anlamaya ve hissetmeye başlıyor. Kar, buz, çamur,
fırtına, deprem, yer kaymaları, çığ, çok yüksek irtifa, eksi 40’ları bulan
soğuklar, yol alması zor/çok zor ve sürekli değişen bir yüzey. Ama öte yandan
vahşi, görkemiyle nefes kesen, yeryüzünün en yüksek zirveleriyle çevrelenmiş
bir coğrafya ve sunduğu eşsiz sessizlik, huzur ile adı böyle konmamış olsa da
mistik bir bir olma hali.
Murphy derinden
ilişkilendiği bu ortama insan hikayelerini hiç süslemeden ama temiz bir aynanın
yansıtıcılığıyla serpiyor. Himalaya uçurumları kadar dipsiz bir yoksulluk,
geçmiş ve geleceksizlik içinde debelenirken tanrı misafiriyle paylaşmaktan hiç
geri durmadıkları iki lokmaları, bugün buradan hayal bile edilemeyen çetin
yaşamları ile insanlar. (Yolculuğun sonlarında buzların erimesiyle hızlanan
heyelanlardan birinin kurbanının kan gölüyle karşılaşmasını anlatıyor. Sonradan öğrendiğine göre bir
çobanmış. Başına taş düşmüş. O haliyle 4 mil yürüyüp en yakındaki sağlık
ocağına varmış, hafta sonları kapalı olan burası yerine birileri başını sarmış.
Böylece 8 mil daha yürüyüp eve dönmüş. Murphy buralıların bu direngenliğini daha o
günkü Batı’da iyice hanım evladı oluşla kıyaslıyor ve birkaç kuşak sonra konfor
düşkünlüğüyle bedenleri normal işlevini bile göremeyecek insanları düşünerek
kötümserleşiyor.)
Kendisi 44 yaşında, kışın
ortasında bulabildiği kıt gıda, barınma, ısınma ve hijyen koşullarında
kar-buz-çamur-engel-tehlike demeden kadın başına günde 10-15 mil, bazen çok
daha uzun yürüyüşlere bana mısın demiyor.
Ve yalnız değil. Yanında 6
yaşında kızı Rachel var! (Evlenmeyi hiç düşünmemiş ama bir çocuğu olsun
istemiş. O vakitler evli bir dergi editöründen anlaşmalı hamile kalmış. Onun
ölümüne kadar da kızının babasının kimliğini saklı tutmuş.)
Rachel! Himalayalar, kış,
Balti halkı kadar yerini dolduran bir karakter. Günde 12 mil yürüyebilse de
yüksek irtifadan büyüklerden daha fazla etkilendiğinden ve malzemenin de (bu
koşullarda sıcak tutucu eşya ile yakacak ve gıda maddelerinin asgarisi bile
dünya kadar yer kaplıyor) taşınması için Murphy bulabildiği yaşlı bir midilli satın alıyor.
Hallam. Rachel kah onun sırtında kah yaya, 3 ay boyunca gıkı çıkmadan, sonsuz
bir merak, gevezelik ve taptaze gözlemleriyle annesini izliyor. Zaman zaman
kızının bile fazla geldiği derin tefekkür anlarında Dervla’nın içinden kesilmek
bilmeyen gevezeliğiyle çocuğu uçurumdan aşağı itivermek gelse de bir yarısı
(anaç olanı) onunla göstermediği bir gurur da duyuyor. Sorunsuz bir kız Rachel;
pirelere, kir pasa, soğuğa, iki lokmayı aşmayan çeşitsiz aşa (onun zaten pek az
olan iştahı bu koşullarda avantaj oluyor) itirazı yok. Aklı, hayal gücü hep
işlek (kıl payı atlattıkları bir heyelanın hemen ardından “Sahi, radar nasıl
çalışır?” diye sorarak annesine pes dedirtiyor). Sorular, benzetmeler. Kendilerini
attıkları dört duvarlarda karanlıksa mum ışığında toplama yaparak (aritmetiğe
bayılıyor), kendi kitaplarını ezberledikten sonra annesinin Savaş ve Barış’ına
girişerek (bunu buldukları çok eski bir dergide okuduğu kötü yazılmış bir
hikayeyle kıyaslayarak yaptığı eleştiri annesiyle birlikte benim de ağzımı açık
bıraktı!) kendini mükemmelce eğleyebildiği bir iç dünyası var.
Baltistan yolculuğu beni
birçok bakımdan içine aldı. En öne çıkanlardan biri bu iki insan arasındaki
ana-kız ilişkisi.
Bizimkilerle,
bildiklerimizle karşılaştırıldığında Himalayalar kadar uzak, yabancı.
Ama bir o kadar da çekici.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder