İlk bakışta kötü budanmış bir mazı öbeğini andırıyordu gövdesi. Beyaz üzerine yamalı kırpık kürkü de kendi kadar zayıf düşmüş, mat. Uzun, güzel bir şey olacakken yarım kalmış. Boynu üç parmağım kalınlığında eder etmez. Verandada oturuyordum. Merdivene yönelmişken beni fark etti, yolu zaten orasıymış gibi dönüp yan bahçeye doğru gitti.
Başka bir gün merdivende
yakaladım. Yukarı kaçtı. Peşinden çatıya çıktım. Bitişiğe atlamış, gözden
kaybolmuştu. Yavruları olmalı.
Benim sessiz, hareketsiz
kaldığım, onun ihtiyatlı, ardından atik davrandığı birkaç sefer sonra korkma,
çık yukarı, yavrularına bak dedim. Beni -riski- şöyle bir hızla tartıp yine merdivene
atıldı.
Neden sonra indiğinde
seslendim. Çağırmadım, konuştum. Miyavlayarak karşılık verdi. Ve gidip bahçenin
karşı ucuna oturdu. Uzunca bakıştık. Beni kolluyor, ehlileştiriyordu:
Buradayım. Yemek
verebilirsin -iyi de olur!
Biraz peynir, bir tabak
süt getirip kenara bıraktım. Ağırdan alarak doğruldu, gerindi. Yavaşça
-geçiyordum, bir bakayım neymiş der gibi- yaklaşıp kokladı. Bir iki lokma ile
damla alıp bıraktı.
Sonraki gelişinde memeleri
iyice belirginleşmişti. Daha kendisi yavruyken tecavüze uğramış gibi. Marketten
kedi maması aldım. Çatıya bir kap suyun yanına koydum.
Dün verandada uzandı.
Konuşkan bir kedi, uzun uzun anlattı. Sefil ya da bakımlı, güzel ya da çirkin,
genç-düşkün, insanı terbiye etmede üstlerine yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder