Ruhumdan başlayarak zihnimi havalandırmada, heyecanımı körüklemede iyi bir kitabın yeri ayrı.
Evcil alanın dışına çıkan,
bunu cesaretle, sanatıyla, düş gücüyle, bilgiyle, bilgelikle yapan kitap iyi
dediğim. Kurgu dışı ya da kurgu.
İyi bir kitap, iyi-kötü,
doğru-yanlışa ilişkin şu ya da bu ölçüde sabitleşmiş fikirlerimi askıya alıyor.
Bunları geride bırakarak açılıyorum. Böylece iyi bir kitap (tıpkı doğayla,
canlılarla dolaysız bir karşılaşma gibi) bilinenden bilinmeyene,
potansiyele açılma fırsatı, terbiyesi sunuyor. Bellediklerimin ardından
bakmakla yetinirsem bellediklerimden ötesini göremem.
Anlayışı genişletip
derinleştirmek bir yol susup kulak vermekle başlamaz mı?
*
Dervla Murphy’nin
Baltistan yolculuğunu anlattığı kitabı (Where the Indus is young)
yayımlandığı 1977’den (çocuğu bir katman az giydirdiği görülen anneyi ilgili
resmi kuruluşlara şikayet etmenin, güvenlik adına çocuk bahçelerinden
başlayarak gelişim alanlarını deneyim kaynaklarıyla düş gücünü çoraklaştıran
yavan bölgeler haline getirmenin vb henüz norm haline gelmediği zamanlardan)
bugüne kim bilir nasıl geribildirimler aldı.
Üzerine yazdığım önceki
blog yazısı, okuyan birkaç kişide annelik galeyanından öte pek bir şey
uyandırmadı. Murphy, boş bir güç iddiasıyla tek başına anne olmaktan yavrusunu
böyle bir yolculuğa götürme bencilliği, kendini bilmezliğine, yerden yere vurulurken
Rachel, yerini “çocuk şöyle yapılmalı, böyle bakılmalı” fikirlerine bırakarak
bir kurbana dönüştürüldüğü köşede unutuldu.
Bunun gerekli ve şart olduğu inancıyla çocuk analı babalı dünyaya getirilmeli (ya eşcinsel
çiftler denilecek olduğunda ona da açıklık getirildi; bir kadın ana, bir adam
babalı elbette!), her yönüyle korunmalı, korunmalıydı.
Sanki dünyanın bütün
kadınları, çocuklarınızı çocuk bahçelerinden alıp dağlara çıkarın demişim gibi
kapı, ardında seyyah ve çocuğu ne yapmış, ben bunu neden paylaşmışım hiç
bakılmadan çarpıldı. (Uç bir örneğin değeri yaygın olarak uygulanabilirliğinde
değil, kavrayışımı esnetmesinde.)
Olmaz öyle, işte o kadar!
Oysa Rachel sağ salim
dağlardan inmişti. Yeryüzüne, hayat ve ölümün ehlileştirilmemiş dipsiz
gizemine, dışarıdan gelen hiçbir yaşıtına nasip olmamış bir dokunuşla. Balayını orada geçirmeyi planlayacak kadar da vurulmuş.
“Kandırılmış o!”
“Kim bilir ne travma yemiştir!”
Zihin gözümde midilli
Hallam’ın sırtında kıyısından geçtiği uçurumlara onunla birlikte büyülenerek
bakıyorum.
Neyle kandırıldığımı
seçecek yaşta, seninle birlikteyim Rachel, diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder