26 Mayıs 2022 Perşembe

HALK KİTABEVİ 2022

Silifke de dönüşüyor. Talep artıp arz şiştikçe yatay ve dikey olarak yayılıyor, şekilsizleşiyor. Genişledikçe çapsızlaşıyor. İncelikleri kaba saba bir tekdüzeliğin altında kalıyor.

Taş Köprü onarımdaymış, yeni köprüden çamur rengi akacağı tutmuş Göksu’yu geçtim. Azalan bahçeli evler, yükselen bloklar. Yine üzüldüm. Okulun sokağında iki yeni kırtasiye açılmış. Pırıl pırıl, geniş. Anonim.

Karşılarındaki Halk Kitabevi ise görmeyeli daha da çeşitlenmiş, sıklaşıp serpilmiş bahçeciğiyle ne olduğunu daha kapısının önünde tatlı bir dille anlatıyor. Yaşa ve yaşat. Farklılıkları kucakla, say, sev, bir araya getir.

Yaşar bey elinde bir kedi yavrusuyla çıkıp karşıladı. “İçerde kitap bakan arkadaş rahatsız oldu da.”

Birlikte girdik. Arkadaş (müşteri değil), Mut’tan gelen genç bir kadın, kitaplarını seçerken görüşmediğimiz üç yıllık arayı kapadık.

Bitkilerle birlikte kitaplar da çoğalmış. Tezgahla aralarındaki geçit daralmış. Kırtasiye malzemesinin sıralandığı camlı tezgahın üzerindeki bir sıra kitap, arkalarına geçen Yaşar beyi neredeyse gözden saklayacak. Bilerek öyle yaptık, dedi. “Pandemi sırasında bütün uyarılarımıza, ricalarımıza rağmen insanlar mesafe kuralına aldırmıyordu.” Dostları pandemi boyunca ağırlayamayacakları duyurusu hala kapıda.

Burası bir kez insan kavşağı olmuş, dünyanın ve zihnin dört bir bucağından gelenleri buluşturmuş; öyle zorlu bir yalıtım döneminde bundan geri duramamaları anlaşılır olsa da ondan başka pek kimse “Önce sağlık!” dememiş.

Karşılarına açılan iki yeni kırtasiyeye değinecek olduğumda o ve Songül hanım olsun diyorlar, içinde zerrece içerleme ve endişe olmayan bir “olsun.”

İş yapamıyorsun, bize devret de börekçi, tantunici açalım demişler. Yok, demiş. O da, Songül hanım da -kimseyle mecbur olduğu ya da öyle gerektiği için konuşmayan, burayla arasındaki derin bağı sezdiğim- ergen kızları Ada da (dolanacak alanı dar bu yerde üçünün sessiz devinimi şaşırtıcı bir dans uyumunda) aslolanın tıkırında bir kasadan başka bir düzlemde işlediğini, dükkanın ona düşen işi yaptığını biliyorlar.

Kitaplardan kalan bir köşede mama çuvalı. Burası yitik ruhlar ve hayvanlar için de bir uğrak yeri, sığınak. Varlıkların kusurlarına, özürlerine, sivriliklerine bakılmayan, gönül gözüyle görüldükleri bir yer. Ele geçirilmeye, hizaya sokulmaya, ehlileştirilip düş gücünden yoksun yeknesak bir düzen verilmeye güler yüzle hayır deyip yoluna devam ediyor.

Onun sana baktığı gibi baktığında ne güzel, ahenkli ve benzersiz olduğunu gördüğün bir alem Halk Kitabevi.

Algımızın, gönlümüzün hastalık gibi ilerleyen çoraklığında neyi ihmal ettiğimizi güleç varlığıyla hatırlatıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder