Güneydeki ilk gecem (11 Mayıs) dipsiz bir sessizlikte denizin sesiyle uyudum. Sabah keçi kokusu ve sesleriyle uyandım. Çıngırakları, melemeleriyle toprağı nitrojenlendirerek geçiyorlardı. Hava gece serin, güneşte sıcak, gölgede tam kıvamında, in cin top oynuyor, cennete gelmişim. İnsan sessizliği öyle derin, doyurucu, tanrısal ki flütü elime alamıyorum.
Ertesi akşam kulağıma
uzaklardan Türk popu geldi, bir gazinonun ses kontrolü gibi kesik kesik ama
yükseliyordu. Hayırdır derken yükselmediği, yaklaştığını anladım. Çıkıp baktım,
4-5 kişi etrafa bir ekran ışığı yayarak yürüyorlar. Ellerinde gürültünün
kaynağı -ses bombası imiş adı. Eskiden bütün paralarını ses düzenine
yatırdıkları Doğan-Şahin’lerde seçim kampanyası şamatasıyla turlayan kesim.
Yakıt pahalı, bu adeti yaya sürdürüyorlar. 20-25 dk arayla üç dört kez
yaklaşa-patlaya-uzaklaşa önümden geçtikçe flütle bozmaya kıyamadığım sessizlik,
üzerinden haramilerin geçtiği köylü kızına döndü.
Dün onlar yoktu. Sabaha
karşı telefonuna avaz avaz konuşarak yürüyen bir Rus ile uyandım -Rus toptan
bir ad, Ukraynalı, Litvanyalı vd. buna dahil ediliyor.
Nükleer santral, ardından
savaş ile Silifke-Akkuyu arası hatırı sayılır bir Rus nüfus almış. Daha
gitmedim ama Taşucu silme Rus imiş. Santralin korunması için eklenen tabur ile
kalabalık (ve kiralar, fiyatlar) alıp yürümüş. Enflasyondan önce, önlemlere
uymayarak pandemiye de su taşımışlar ama anlaşılan sadece onlar değil, aşıya
karşı olan tarikatlar da. Hoş “düz” ahalinin hikayelerini dinlediğim akıl almaz
aldırışsızlığı insanların patır patır ölmesine yetermiş.
Ruslarda para var,
Suriyeli vd garibanların aldığı tepkiyi şimdilik çekmiyorlar. Ama bir ucu
parasızlık (ucuz işgücü tehdidi), diğeri para (artan fiyatlar, kapışılan
kiralıklar) ile iki uçlu bir değnek bu.
Rusçayı ise işitmek hoşuma
gider. Ama sabaha karşı değil.
Yine de, eli kulağında bu
kalabalıkta sükuneti eşsiz, sayılı günler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder