Pozantı üzerinden kıvrım büklüm eski yoldan indiğimde içim okaliptüslerin belirmesiyle ısınır, bir hoş olurdu. Güzergah değişti; hoş geldin diyen okaliptüsler değil artık, havada görünmeyen bir sınır çizgisi.
Hoş geldin! Burada güvende,
emin ellerde, atalar toprağındasın. Rahatla. Koyuver soluğunu. Hayattakiler, kuzenler
can. Göçmüşlerin esirgeyen, bir durup kulak kesilirsen hatırlatan, yol
gösteren, güç veren, avutan ruhu hepimizin üzerinde.
İsli Hüseyin mezarlığında
babamı ziyarete geleli benim hissettiğim o.
Gerçi bu mezarlık öteden
beri yarenim. İlham ettiklerini düşüncelere çevirmeden ham, güçlü bir his
olarak alır, fışkıran doğasını, ışık-gölge oyununu, alemlerin iç içeliğini
derinden solurum.
Sabah er vakit yükseltilen
duvar boyu yürüyüp aralık demir kapıdan geçtiğimde ortalıkta tek bir tanrı kulu
yoktu.
Merhaba halalar, amcalar,
kuzenler, merhaba dede, nene.
Merhaba baba!
Nasıl da coşmuş
sardunyaların öyle, çamın kuytusunu pek sevmişler belli, kış yağmurlarıyla dalga
dalga fışkırmış, ayrık otlarına, sürüngen bitkilere karışarak bütün mezarlığa
esintisini veren iç içeliği senin bağrında da estirmişler.
İçime döndüğümde aynını
birbirine akan hislerde buldum. Hüzün, sivriliveren bir acı, tatlı bir özlem,
sevginin huzuru, gölgelerin huzursuzluğu. Gözlerim dolarken yüzüme gülümseme
yayıldı, çekildi. Sabah serininde birbirini benekleyen güneş ile gölge gibi yer
değiştirdiler.
Sonra sustum ve
derinliklere saldım kendimi.
Çok sürmedi, arşa yükselen
bir sesle irkildim. Koca hoparlörlerden gelen yanık bir müziğe dönüştü.
Tuhaf bir çekimi vardı.
Mezarlıktan çıkıp peşine düştüm. Geldiğim yoldan başka bir yere saptım. Kürt,
Suriyeli karışık bir mahalleymiş. Şimdi bir kemanın nakaratlarını çevrelediği
bir ağıttı -öyle geliyordu kulağa, Arapçaydı. Ezginin her dönüşünün
derinleştirdiği bir çekim.
Köşeyi dönünce demiryoluna
bitişik bir açıklığa sıralanmış beyaz plastik sandalyeleri gördüm. Boştu. İki
yanlarında iri hoparlörler. Karşılarındaki bahçe duvarına bitişik tahta bankta
siyah entarili, başörtülü, çeşitli yaşta dört kadın. Birinin kucağında pembe pantolonlu
küçük bir kız. Çakılları hışırdatarak içinden geçtiğim müziği dinliyorlardı.
Selamlaştık. Düğün müydü hazırlığı yapılan, ölülerini mi uğurluyorlardı? Kaçıp
geldikleri yıkıma, koptukları yuvaya, horlanarak sığındıkları bu yerlere
dokundukça dokunur gibiydi müzik.
İçimde bir tel cız etti.
*
https://soundcloud.com/sedatoksoy/sesin-pesinden
*
Bu sabah elimde bahçe
makası ve bidonla yine gittim.
Günaydın baba!
Şöyle güzel bir tıraşa ne
dersin? Otunu, çiçeğini senin yaptığın gibi seyreltip budamama?
Giriştim.
Toprağını sulayıp
ayakucundaki kuş çanağını da doldurdum.
Geri çekilip şöyle bir
baktım, işimden memnun oldum.
Hayatta olsan sıhhatler
olsun derdim baba, bunun dengini sen anla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder