23 Mayıs 2022 Pazartesi

MEZARLIKTA ER VAKİT

Pozantı üzerinden kıvrım büklüm eski yoldan indiğimde içim okaliptüslerin belirmesiyle ısınır, bir hoş olurdu. Güzergah değişti; hoş geldin diyen okaliptüsler değil artık, havada görünmeyen bir sınır çizgisi.

Hoş geldin! Burada güvende, emin ellerde, atalar toprağındasın. Rahatla. Koyuver soluğunu. Hayattakiler, kuzenler can. Göçmüşlerin esirgeyen, bir durup kulak kesilirsen hatırlatan, yol gösteren, güç veren, avutan ruhu hepimizin üzerinde.

İsli Hüseyin mezarlığında babamı ziyarete geleli benim hissettiğim o.





Gerçi bu mezarlık öteden beri yarenim. İlham ettiklerini düşüncelere çevirmeden ham, güçlü bir his olarak alır, fışkıran doğasını, ışık-gölge oyununu, alemlerin iç içeliğini derinden solurum.

Sabah er vakit yükseltilen duvar boyu yürüyüp aralık demir kapıdan geçtiğimde ortalıkta tek bir tanrı kulu yoktu.





Merhaba halalar, amcalar, kuzenler, merhaba dede, nene.

Merhaba baba!

Nasıl da coşmuş sardunyaların öyle, çamın kuytusunu pek sevmişler belli, kış yağmurlarıyla dalga dalga fışkırmış, ayrık otlarına, sürüngen bitkilere karışarak bütün mezarlığa esintisini veren iç içeliği senin bağrında da estirmişler.

İçime döndüğümde aynını birbirine akan hislerde buldum. Hüzün, sivriliveren bir acı, tatlı bir özlem, sevginin huzuru, gölgelerin huzursuzluğu. Gözlerim dolarken yüzüme gülümseme yayıldı, çekildi. Sabah serininde birbirini benekleyen güneş ile gölge gibi yer değiştirdiler.

Sonra sustum ve derinliklere saldım kendimi.

Çok sürmedi, arşa yükselen bir sesle irkildim. Koca hoparlörlerden gelen yanık bir müziğe dönüştü.

Tuhaf bir çekimi vardı. Mezarlıktan çıkıp peşine düştüm. Geldiğim yoldan başka bir yere saptım. Kürt, Suriyeli karışık bir mahalleymiş. Şimdi bir kemanın nakaratlarını çevrelediği bir ağıttı -öyle geliyordu kulağa, Arapçaydı. Ezginin her dönüşünün derinleştirdiği bir çekim.

Köşeyi dönünce demiryoluna bitişik bir açıklığa sıralanmış beyaz plastik sandalyeleri gördüm. Boştu. İki yanlarında iri hoparlörler. Karşılarındaki bahçe duvarına bitişik tahta bankta siyah entarili, başörtülü, çeşitli yaşta dört kadın. Birinin kucağında pembe pantolonlu küçük bir kız. Çakılları hışırdatarak içinden geçtiğim müziği dinliyorlardı. Selamlaştık. Düğün müydü hazırlığı yapılan, ölülerini mi uğurluyorlardı? Kaçıp geldikleri yıkıma, koptukları yuvaya, horlanarak sığındıkları bu yerlere dokundukça dokunur gibiydi müzik.

İçimde bir tel cız etti.

*

https://soundcloud.com/sedatoksoy/sesin-pesinden

*

Bu sabah elimde bahçe makası ve bidonla yine gittim.




Günaydın baba!

Şöyle güzel bir tıraşa ne dersin? Otunu, çiçeğini senin yaptığın gibi seyreltip budamama?

Giriştim.







Toprağını sulayıp ayakucundaki kuş çanağını da doldurdum.

                                           

Geri çekilip şöyle bir baktım, işimden memnun oldum.

Hayatta olsan sıhhatler olsun derdim baba, bunun dengini sen anla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder