31 Aralık 2020 Perşembe

YAPILMAYACAKLAR LİSTESİ

Bir yapılacaklar değil, yapılmayacaklar listesi öneriyor David Whyte.

Bizi rahat bıraksın istediğimiz dünya hiçbir yere gitmiyorsa, her şeyin ortasında ve kendimizi kuşatılmış hissetmeden yaşayabilen bir kimlik yaratmanın güzel bir disiplin olduğunu söylüyor.

Kuşatılmışlık bizden bir yapılacaklar değil, yapılmayacaklar listesi istiyor diyor.

Zamana bağlı dünyanın dışında yeniden düzenlenecek, öncelikleri yeniden sıralanacak bir alan açmaktan söz ediyor. Bu çözülme ve sessizlik alanında günümüzü ve kendimizi yeniden imgeleyeceğimiz bir temel oluşturmaktan. Gündelik akışa özgürlük, dizginlenmemişlik açısından başlamak kendimizi yeniden görmemizi, hayata sanki ilk anından başlamamızı sağlar diyor.

*

Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızın da acısını çekiyorsak bu iyi bir liste.

Whyte’dan, bize ne şekilde geri döndüklerini görmek için kendimizi, başardıklarımızı, arzularımızı ve fazlasıyla vurguladığımız umutlarımızı bir yana bırakma fikrini de aldım. Kuşatılmışlık hissi ufukta belirmişti ki seni sıkıştıran tepkinin darlığı olmasın dedim.

Hak arama, hak yemede cazgırlığa sarılan bir milletiz. İletişim değil, altta kalmama peşinde. İletişim becerisinden bu kadar yoksun, aslında aramıza kilometreler koymak gerekirken giderek daha da bitişiyor, burun buruna, kıvılcımlar, alevler saçarak yaşıyoruz.

Bağırdığım duyulmuyorsa bu tepkimin bağırtkan olmadığı anlamına gelmiyor. Dağarcığı bu kadar kıt bir çatışma kültüründe kendimi ortaya atmamakla yetinmiş ama tam da Whyte’ın önerdiği gibi insanlarla ilişkide kendimi, günümü yeniden tasavvur edeceğim bir alan açmamışım pek.

Geriye bir kız ve kaç kalmış.

İşte yapılmayacaklar listemin ilk maddesi o halde:

Kızma ve kaçma.

Kal. Bağırma. Bağır(a)madığın için kendine yüklenme. Hakkını sakince ara. Haklı olman hakkını alabilmen için yeterli değil. Burası böyle. Yapabildiğini yaptıktan sonra halalar, bıyıklar, olmuşlar, ama’lar, keşke’lerle asıl kendi kendini kuşatma, bunaltma.

Sevdiğin yerde yamuklara, yamulanlara bakma.

Kızgınlığı, öfkeyi “gerçeğin” doğal bir parçası sayıyoruz. “Ama gel de kızma! Şu memleketin..”

Oysa bu sadece bir arayüz. Ne zorunlu ne de tam tersinden, huzura, barışa odaklanmaktan daha doğal.

Çok derin, yaygın, hiçbir seçenek sunulmamış, farklı tercihlerin örneği görülmeyen bir koşullanma. Ama işte koşullanma. Azimle işenirse delinecek, delmeye değer bir kaya.

Yapılmayacaklar listesi ilk maddeye ek:

Arayüzün beni ucu acı biberli hançerlerle dürtmesiyle hareket etmeyeceğim.

Ha dedin mi değişmez koşullanmalar.

Unutup zemberiğimden boşandığımda başka türlü olmayı, huzurun, barışın peşinden gitmeyi sakince hatırlayacağım, şöyle ya da böyle davrandığım için de kendimi/kimseyi yerden yere çalmayacağım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder