Sözü David Whyte’a bırakıyorum.
Öfke, şefkatin en derin
biçimidir. Başkasına, dünyaya, kendine, bir hayata, bedene, aileye ve kırılgan,
olasılıkla yara alacak bütün ideallerimize beslenen şefkatin. Fiziksel
tutsaklığından, şiddetli tepkisinden sıyırın, öfke umursamanın en saf biçimidir.
Öfkenin içte yaşayan alevi daima neye ait olduğumuza, neyi korumak istediğimize
ve kendimizi ne için tehlikeye atmaya hazır olduğumuza ışık tutar. Bizim öfke
deyip geçtiğimiz, ona eşlik eden incinirliğimiz altında boğulduğumuzda, zihnimizin
yitik yüzeyine ulaştığında ya da bedenimizin onu barındırma kapasitesini
aştığında veya anlayışımızın sınırlarına dayandığında özünden geri kalandan
ibarettir. Adına öfke dediğimiz aslında sadece umursamanın bu derin biçimini gündelik
dış yaşamımızda fiziksel olarak sürdürme kapasitesinden tutarsız bir yoksunluk;
tüm varlığımızın berraklığı ve enginliğiyle bedenlerimizde ya da zihnimizde
umutsuzca sevdiğimizi barındıracak kadar geniş ve verici olmaya gönülsüzlüğümüzdür.
Yüzeyde öfke dediğimiz,
içteki güçsüzlüğümüze şiddetli bir dışsal tepkidir. Öyle derinde bir bamteli,
umursamayla bağlantılıdır ki bu güçsüzlük, bunu barındıracak yerinde bir dış
beden, kimlik, ses veya yaşam biçimi bulamaz. Öfke dediğimiz çoğunlukla bir eşe
duyulan sevgide, bir oğula verilen önemin derinliklerinde, en iyiyi istememiz,
yalnızca hayatta olmak ve birlikte yaşadıklarımızı sevmemiz karşısında korkularımızı,
bilmezliğimizi alabildiğine yaşamaktan geri durmaktan ibarettir.
Öfkemiz çoğunlukla bu
güçsüzlük ve incinirlikte derinlemesine bir yanlışlık olduğu hissiyle yüzeye
vurur; sesini tuhaf bir şekilde tutarsızlığımız ve konuşma beceriksizliğimizde
bulur fakat en katışıksız halinde öfke, dünyayla ne kadar ilintili olduğumuzun,
tüm incelikleriyle sevginin bizi nasıl yaralanabilir kıldığının ölçüsüdür; bir
kız evlat, bir yuva, aile, girişim, ülke ya da meslektaş. Zihin, bedenin tüm bu
dışsal şeylere beslediği sevgiyle gelen hassaslığı desteklemeyi reddettiğinde öfke
şiddete ve şiddetli konuşmaya döner – bizi seven fakat bunun anlayışını
taşıyacak araçtan yoksun olanlara ya da içte duyduklarının ve hatta istenilme
isteklerinin dış emaresi bulunmayanlara sıklıkla kötü davranır, onların kötü
davranışına maruz kalırız. Bu içsel hassasiyetin dışa ifade aracından yoksun,
sevginin temel doğası incinirlik altında ezilmektedirler. Çaresizlikleri içinde
şiddetlerini tam da bu içsel kontrolsüzlüğün dışarıdaki temsilcisi olan
kişilere yöneltirler.
Fakat odağında tümüyle
hissedilen öfke capcanlı ve alabildiğinde burada oluşumuzun yaşamsal alevi;
kaynağına inilecek, üzerine titrenecek, kulak verilecek bir nitelik; zihni daha
berrak, daha cömert, yüreği daha merhametli, bedeni onu zapt edecek kadar geniş
ve güçlü kılarak bu kaynağı tümüyle ortaya çıkarmanın bir yolunu bulma
davetidir. Öfke deyip geçtiğimiz, onun temel niteliğini, eksiksiz fakat mutlak
ayna karşıtı olarak belirlemeye yarar sadece.
-Consolations adlı
kitabından çevirdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder