Yürüyüşte kulak kabarttık. Evet. Selamlaştığımız köpeklerin sesleri arasında belli belirsiz işitilen bir miyavlamaydı! Sağda solda? Yukarılardan sanki. Heybetli çamın içinde bir yerlerden. Sahiplerinden köpekleri uzaklaştırmasını istedik. Tehlike geçince kendiliğinden inerdi belki?
İnmedi. Ağacın dibinden
yalvardık yakardık, tatlı dille kandırdık. Ha desek uzanacağımız yere kadar
indi. Güzelim bir kedicik. Son anda korkuya kapılıp tekrar yukarı tırmandı.
Gece boyu ağladı.
Ertesi gün baktık itfaiye
çağırmışlar.
Koca araç gürültüyle
geldi. Patırtıyla sabitleyici ayakları üzerine yerleşti. Vinci kafesinde
itfaiyeci ile yükseldi. Sellere, alevlere dayanıklı kaba giysileri, kalın
eldivenleriyle itfaiyeci körlemesine sık dalların arasına uzandı.
Kedicik görüş alanımıza
gire çıka uzaklaştı. Kafesi içinde itfaiyeci onu izledi.
Biri fil diğeri sincap
dedim. Alevi mangal maşasıyla tutmaya çalışmak ya da. Olacağı yok!
Olmadı da.
Boyunlarımız geriye
atılmaktan yorgun düşmüştü, pes ettiler. Kepçe indi. Sabitleyici ayaklar geri
çekildi. İtfaiye aracı gitti.
Bütün ertesi gece kedi
ağlamaya devam etti.
*
Bu küçük olayı, ruhun ele
gelmez, hantallıkla yakalanmaz, hoyratça kavranmaz kıpırtılarıyla birlikte
hatırladım.
Bazen yaşadıkların gelip,
deneyimlediklerini resimleyivermeye yarıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder