Peynir tezgahındaki hemşehri/köylüme geri dönüyorum. Onu sıtkım pek sıyrılmış bırakmıştım. Tepkimi geçip ona bu ülkenin insanı olarak yeniden bakıyorum.
Yakındığımız her şeyiyle
şu akort tutmayan halimize tarz ve derece farkıyla her birimiz su taşımıyor
muyuz?
İşin ucu bize dayanmadıkça hak hukuktan dem mi vuruyoruz?
Hak-hukuk tanımımız
benim/bizim işimize gelenin dışına ne kadar çıkabiliyor?
Güveneceğimiz, sırtımızı
dayayabileceğimiz, “herkes için” ve oynanmaya, pazarlığa kapalı bir düzenin
yokluğunda enerjimiz bunun tesisine mi gidiyor, hayatta kalmak için tuttuğumuzu
koparmaya, itilmemek için itmeye vb mi?
Toplum olamamak ne kadar
yalnızlaştırıcı. Ayakta kalmak için her yaratığın kendince bir strateji
geliştirdiği vahşi orman.
Kimi küçük köpekler misali
sesini büyütüyor.
Kimi göğsünü şişiriyor.
Bin bir renk kuyruğunu
açıyor.
Kimi solo uçuyor.
*
Benim yolum kaçınmak oldu.
Bulaşmamak. Ama bir strateji olarak kaçınma sahte bir kurtuluş vaadi; kaçındığın
şeyden özgürleşmiyorsun. Ve.. sesini, onu bağırmadan kullanma becerini
köreltiyorsun. Tıkanma anlarında kaçınma, sabırsızlık, tahammülsüzlük, yüksek
gerilim olarak geri tepen güçsüz bir öfkeye dönüyor.
Salgın inzivasında gözümü
kaçırmadan bakma fırsatı bulduğum şey.
Böyle bir atık bırakıyorsa
daha temiz bir yakıt ne olabilir?
Kaçmak yerine gerilimsiz,
basınçsız bir iletişim kurabilir miyim?
Evet, bu ülkede bile!
Özellikle de ülkenin bu halinin kendimdeki yansımalarını inkar etmez olduğumda.
Mağdur olduğumuz şeyi tam
da mağduriyetlerimizi en aza indirmeye çalışırken (bu, diğerlerini ve dönüp
dolaşıp kendimizi bir kez daha mağdur etmek oluyor) yeniden üretiyoruz.
Peynircideki kadın ve ben,
aynı kayığın farklı kürekleri başındayız.
Aynı anda sakat ve
sakatlayıcı.
O değişmeyi düşünür mü
bilemem.
Ben bu makûs talih
zincirini kendi hayatımın neresinde nasıl kırabileceğimi düşünüyorum.
Kavga, çekişme, aşağılama
olmadan, dizginlerime asılıp sonra zincirlerimden boşanmadan yaşamanın
yollarını hayal ediyorum.
Huylanıp ittiğin şeyler
gelir, sana yapışır.
Kaçacağın hiçbir yer yok.
O vakit dön, yaklaşımını değiştir.
Selameti başka yerde
arama, bulamayınca köpürme, karalar bağlama, dudaklarını bükme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder