19 Haziran 2018 Salı

YAKINCA ÇEVREDE


İlk durağımız Hood dağı oldu. Kıvrılıp giden otoyolda ulu köknar ormanları arasından karlı zirvesiyle beliriverişi etkileyiciydi. Daha önce, orman içlerine ayrılan çok sayıda yan yoldan birine saptık. Nehirler ile kollarının kıyısına kadar inen patikalarda sonlanıyor bunlar. Bizimki Salmon River Creek (Somon nehrinin kolu) idi. Upuzun köknarların yeşerttiği orman ışığında, iki yanı gür eğreltiotlarıyla kaplı patikadan soğuk derenin güneşe bulanmış kıyısına indik.

Yeşil ve su. Şifası ne derinliklere ulaşıyor.



Hood dağının Mayıs sonlarına kalmış kirli kar yamasında hâlâ kayanlar vardı. Kışın adam almaz, kayağa gelip kamp yapanlar yakındaki Trillium gölü kıyısına dek etrafı doldururmuş.

Bölgede irili ufaklı yirmi kadar göl olduğunu söyledi Dilek. Göl, ırmak, dağ, okyanus. Anlamsız bir koşuşturmanın dışında bir hayat kurmak için uygun bir coğrafya. Bitkilerde olduğu gibi yenilikçi fikirleri de teşvik eden bir ortam anlaşılan. Oregon ve Washington, markalanan fikirlerin aşırı değer kazandığı (ülkenin ve ucuz işgücü dünyasının üretim ilişkilerini toptan değiştiren) iki eyalet (Amazon, Nike, Starbucks, Columbia).

Uygun havalarda Hood dağına aynalık eden Trillium gölü ormanlar arasında. Alkol yükünü tutmuş piknikçiler gürültülü müzikleriyle olduklarının birkaç katı bir kalabalık duygusu veriyordu. Sakin bir zamanda tadı daha fazla alınacak bir yer.



O gün Columbia boğazından (Columbia River Gorge) döndük. Geçen yıl bir ergenin attığı havayi fişekle başlayan yangın (kül bulutu 50-60 kilometre uzaktaki Portland’ın günlerce ışığını kesmiş) büyük bir alanı kasıp kavurmuş.

*
Sauvie adası, Columbia ırmağının geniş bir çatal yaparak kuşattığı kara parçası, yani ada denince akla gelen tanımı biraz zorlayan geniş bir alan (97 kilometrekare). Portland’ın 30 km kadar kuzeybatısında, çiftlikler, meyve bahçeleri, sulak alanlar ile bir solukta ulaşılan bir kırsal. Irmağın kara tarafında yüzer-evler sıralanmış, hepi topu bin kişilik nüfusuyla bu sakin adaya bakıyorlar. Sauvie’nin ucunda, yolu bir ağacın devrilmesiyle kapanan bir çıplaklar (“giyinmek tercihe bağlı”) kampı vardı. Mevsimi kısa olmalı.



Çiftliklerde meyveyi kendin toplayıp tarttırabiliyorsun, tembeldim, toplanmışı olsun istedim.

Kısa bir yol ve iki köprü insanı şehir duygusundan fersahlarca öteye atıveriyor.

*
Başka bir sefer, çöle gidelim mi dedi Dilek. Çöl mü, klinikten ancak bir saatlik uzaklıkta yerlere uzaklaşabiliyordun hani? Bu yakınlarda diye omuzlarını silkti. Bu yeşilliğe o yakınlıkta nasıl bir çöl olacaksa ama sen bana çöl de. Burun dibi oluşuyla adını mahalle çölü koyduğum Warm Springs’e doğru yola koyulduk. Karlı dağlar, ormanlar.. Ne olacaksa derken önce ağaçlar seyrelip içlere çekildi. Bu kadarmış demeye kalmadı, yolla birlikte yükseldik ve bir vadi yamacından toprağı kızıllı, sarılı, boz, ak renklenen çorak bir araziye çıktık. Tek tük çam sayılmazsa kel. Kızılderili (buna işin yeni terbiyesiyle yerli Amerikalı dememiz gerek) yerleşimi imiş. Bilmesen de avlusunda kırık dökük araçlar, yoksul evlerle birbirine uzak, ufak, seyrek çiftliklerden anlaşılıyor.

Ani geçiş, değişim şaşırtıcı. Arazi, adlarına ne diyeceksek diyelim, üzerinde yaşayanların kederli bir mecazı olmuş.

Bir mecaz olarak kederli, görünüm ise çoraklığın yabani güzelliğiyle oturaklı, yoğun.



Warm Springs, yüksek irtifa çölü adı verilen, Oregon ve California’ya özgü coğrafi oluşumun bir örneği.

*
Son gezintimiz Silver Falls’a idi. Göller, ormanlar ve dağlar kadar bol olan çağlayanlardan biri. Bir tatil gününde, su kenarındaki, mangal yapan, uzanmış yatan, oyun oynayan insanlarla cıvıl cıvıl, geniş çayırı geçip otoparkların en sonuncusunda yer bulabildik.



İrili ufaklı şelalelerden en yükseğinin başına kadar yürüdük. Altımızda sislenerek dökülüyordu. Arkasındaki patikadan herhalde epey ıslanarak ama yürümek mümkündü. Yürümedik. Ters taraftaki yola sapıp biraz içlere girdim, bedenim, ruhum, kaç katmanım varsa yeşile, nemli soluğu, diplerine çeken ışığı, toprağınkine karışan kokusuna daldırıp daldırıp çıkardım. Ayağımın altındaki sıkı toprak da geri kalanı temizledi. Çok insan vardı ama orman çoğu az hissettirecek kadar engindi. Uğultuyu kendi sesleriyle yükselen sessizliğinde eritecek kadar baskın.

Portland, Oregon albumu:




(Arkası yarın)

1 yorum:

  1. Yakın çevre en olmak istediğim yer oldu. Doğa, yeşil, çöl... hepsi çok hoş.

    YanıtlaSil