İlk durağımız Hood
dağı oldu. Kıvrılıp giden otoyolda ulu köknar ormanları arasından karlı
zirvesiyle beliriverişi etkileyiciydi. Daha önce, orman içlerine ayrılan çok
sayıda yan yoldan birine saptık. Nehirler ile kollarının kıyısına kadar inen
patikalarda sonlanıyor bunlar. Bizimki Salmon
River Creek (Somon nehrinin kolu) idi. Upuzun köknarların yeşerttiği orman
ışığında, iki yanı gür eğreltiotlarıyla kaplı patikadan soğuk derenin güneşe
bulanmış kıyısına indik.
Yeşil ve su. Şifası ne derinliklere ulaşıyor.
Hood dağının Mayıs sonlarına kalmış kirli kar yamasında
hâlâ kayanlar vardı. Kışın adam almaz, kayağa gelip kamp yapanlar yakındaki
Trillium gölü kıyısına dek etrafı doldururmuş.
Bölgede irili ufaklı yirmi kadar göl olduğunu söyledi
Dilek. Göl, ırmak, dağ, okyanus. Anlamsız bir koşuşturmanın dışında bir hayat
kurmak için uygun bir coğrafya. Bitkilerde olduğu gibi yenilikçi fikirleri de
teşvik eden bir ortam anlaşılan. Oregon ve Washington, markalanan fikirlerin
aşırı değer kazandığı (ülkenin ve ucuz işgücü dünyasının üretim ilişkilerini
toptan değiştiren) iki eyalet (Amazon, Nike, Starbucks, Columbia).
Uygun havalarda Hood dağına aynalık eden Trillium gölü ormanlar arasında. Alkol
yükünü tutmuş piknikçiler gürültülü müzikleriyle olduklarının birkaç katı bir
kalabalık duygusu veriyordu. Sakin bir zamanda tadı daha fazla alınacak bir
yer.
O gün Columbia boğazından (Columbia River Gorge) döndük.
Geçen yıl bir ergenin attığı havayi fişekle başlayan yangın (kül bulutu 50-60
kilometre uzaktaki Portland’ın günlerce ışığını kesmiş) büyük bir alanı kasıp
kavurmuş.
*
Sauvie
adası, Columbia ırmağının geniş bir çatal yaparak kuşattığı
kara parçası, yani ada denince akla gelen tanımı biraz zorlayan geniş bir alan
(97 kilometrekare). Portland’ın 30 km kadar kuzeybatısında, çiftlikler,
meyve bahçeleri, sulak alanlar ile bir solukta ulaşılan bir kırsal. Irmağın
kara tarafında yüzer-evler sıralanmış, hepi topu bin kişilik nüfusuyla bu sakin adaya bakıyorlar. Sauvie’nin ucunda, yolu bir ağacın
devrilmesiyle kapanan bir çıplaklar (“giyinmek tercihe bağlı”) kampı vardı.
Mevsimi kısa olmalı.
Çiftliklerde meyveyi kendin toplayıp tarttırabiliyorsun,
tembeldim, toplanmışı olsun istedim.
Kısa bir yol ve iki köprü insanı şehir duygusundan
fersahlarca öteye atıveriyor.
*
Başka bir sefer, çöle gidelim mi dedi Dilek. Çöl mü,
klinikten ancak bir saatlik uzaklıkta yerlere uzaklaşabiliyordun hani? Bu
yakınlarda diye omuzlarını silkti. Bu yeşilliğe o yakınlıkta nasıl bir çöl
olacaksa ama sen bana çöl de. Burun
dibi oluşuyla adını mahalle çölü
koyduğum Warm Springs’e doğru yola
koyulduk. Karlı dağlar, ormanlar.. Ne olacaksa derken önce ağaçlar seyrelip
içlere çekildi. Bu kadarmış demeye kalmadı, yolla birlikte yükseldik ve bir
vadi yamacından toprağı kızıllı, sarılı, boz, ak renklenen çorak bir araziye
çıktık. Tek tük çam sayılmazsa kel. Kızılderili (buna işin yeni terbiyesiyle yerli Amerikalı dememiz gerek) yerleşimi
imiş. Bilmesen de avlusunda kırık dökük araçlar, yoksul evlerle birbirine uzak,
ufak, seyrek çiftliklerden anlaşılıyor.
Ani geçiş, değişim şaşırtıcı. Arazi, adlarına ne
diyeceksek diyelim, üzerinde yaşayanların kederli bir mecazı olmuş.
Bir mecaz olarak kederli, görünüm ise çoraklığın yabani
güzelliğiyle oturaklı, yoğun.
Warm Springs, yüksek irtifa çölü adı verilen, Oregon ve
California’ya özgü coğrafi oluşumun bir örneği.
*
Son gezintimiz Silver
Falls’a idi. Göller, ormanlar ve dağlar kadar bol olan çağlayanlardan biri.
Bir tatil gününde, su kenarındaki, mangal yapan, uzanmış yatan, oyun oynayan
insanlarla cıvıl cıvıl, geniş çayırı geçip otoparkların en sonuncusunda yer
bulabildik.
İrili ufaklı şelalelerden en yükseğinin başına kadar
yürüdük. Altımızda sislenerek dökülüyordu. Arkasındaki patikadan herhalde epey
ıslanarak ama yürümek mümkündü. Yürümedik. Ters taraftaki yola sapıp biraz
içlere girdim, bedenim, ruhum, kaç katmanım varsa yeşile, nemli soluğu,
diplerine çeken ışığı, toprağınkine karışan kokusuna daldırıp daldırıp
çıkardım. Ayağımın altındaki sıkı toprak da geri kalanı temizledi. Çok insan
vardı ama orman çoğu az hissettirecek kadar engindi. Uğultuyu kendi sesleriyle
yükselen sessizliğinde eritecek kadar baskın.
Portland, Oregon albumu:
(Arkası yarın)
Yakın çevre en olmak istediğim yer oldu. Doğa, yeşil, çöl... hepsi çok hoş.
YanıtlaSil