Yağmurlu bir gün yapılacak iyi bir şey müzeye (Portland
Sanat Müzesi) gitmek. Ai Wei Wei ile burada tanışmıştım. Bakalım bu sefer neler
var dedim. Üç yeni sergi, her biri kendi yolundan aynı noktaya çıkan vurgulu
bir cevap oldu: Tutku.
İlk sergi, Laika Sanat Bilim ve Harikası başlığıyla Portlandlı animasyon stüdyosu Laika üzerineydi. Animasyona çok
ayrıntılı bir ifade gücü kattıkları kuklaları eklemişler. Sonuç,
kahramanlarıyla bağ kurulabilen sıcak, yakın bir anlatım olmuş. Kuklalarla
böyle bir çalışma uzun, zahmetli bir süreç. Sergide bu süreç ve ürünleri
izlenebiliyor. Tek bir sekans için aynı kuklanın onlarca yüz kalıbı çıkarılmış,
değişip duran kıyafetler, aksesuarlar cabası. Nesneler kadar Laika sanatçıları,
zanaatkarlarıyla yapılan söyleşilerin belgeseli de ilginçti. Kukla atölyesinin
başı okulda hayalperestin teki bilinir, bir baltaya sap olacağına ihtimal
verilmezmiş. “Derken defter kenarlarına karaladıklarımın anlam ifade ettiği bir
eleman aranıyor ilanı gördüm: Laika’ydı. İşte buradayım.”
Ateş çırasını arıyor. Buldu mu önüne geçecek hiçbir şey
yok.
İkincisi, Amerikalı fotografçı Fazal Sheikh’in Common Ground
(ortak zemin) adlı sergisi. Göçmenlere, yerinden edilenlere, aile ya da ülke
içi şiddete maruz kalanlara odaklanmış. Konularıyla birkaç gün geçirip
alacağını aldıktan sonra arkalarını dönen fotografçılar gibi değil.
Barınaklarda, kamplarda aylar, bazen yıllar geçirerek hayatlar, hikayeleriyle
derinlemesine ilişki kurmuş. Fotograflarındakilerin birer ismi, öyküsü var.
İlişkiyi can evinden kuran fotografçının aradan çekilmesiyle onlarla sen böyle
ta dipten göz göze kalıyorsun. Tutku.
Sonuncusu da bir fotograf sergisiydi. Hollanda asıllı
Amerikalı fotografçı Robbert Flick’in
Arena adlı serisi. 68’de Los
Angeles’a taşındığında geniş bir alana yayılan kentte otomobilin kazandığı
önemden etkilenmiş. Sonraki iki yıl boyunca da stüdyosunun hemen arkasındaki
çok katlı otoparktan başka şey çekmemiş. Boş olarak görüntülediği otopark ile, ilgisiz
bir bakışa sunacağı hiçbir şey olmayan beton yapıların güçlü California güneşinin sızdığı aralıklardan giren ışıkla canlanışına, gölge oyunlarına,
geometrik tekrarlara, görsel kafiye ve ritme; neye vurulduğunu ustalıkla
gösterebilmiş.
Yağmurlu müze gününün hissesi: Dikkatini adadığın ister
baştan saygıya, takdire değer olsun ister fasarya bilinsin, tutkunun keskisiyle
bunu işleyebilir, damıtır, saflaştırır, tutuşturur ve ortaya çok güçlü, ateşini
ileten şeyler koyabilirsin.
*
Aşinalıkla birlikte eleştirel bir göz geliyor. Kentin
güneybatı ucuna gittiğim bir sefer buraya dikilmiş bloklarla irkildim. Sık,
soluksuz, düş gücünden yoksun, yüksek. O kadar uzağa gitmeye gerek yoktu
aslında. Portland’ın gözbebeği, sanayi artıklarıyla bugüne dek dinamik bir
bütünlük yaratmış Pearl bölgesinde ırmak kenarında yükselmesine izin verilen
binalar, daha sonra San Francisco’da göreceklerim ve kendi ülkemde maruz
bırakıldıklarımızla aynı cinsten: Kör, künt bir hırs. Şehirleşme dediğimiz şey bu
ve etraflı bir bakış arasındaki itiş kakışın ürünü. Kazanan pek çok yerde ilki
görünüyor. Dilek, değişimin buraya yerleşeli geçen dört yılda bile bariz
olduğunu söylüyor. Yapılar, arkalarındaki teknolojinin gelişimiyle mantarlardan
hızlı bitiyor.
Hırs, batı kıyısı tarihinin hamuruna karışmış, yayılmanın
havucu ve kamçısı olmuş.
(Portland kesitleri:
(Portland kesitleri:
Bir sabah, kentin yeraltı geçmişinde bir yolculuk turuna
katıldım. Altına hücum diğer yerlerde olduğu gibi yoksulu, umutsuzu,
maceraperesti, gözü dönmüşü kendine çekmiş. Güçlünün, tilkinin hayatta kaldığı
buram buram eril ortamda (elli kişiye bir hayat kadını düşmekteymiş. Barlarda
gösteri yaptıklarında kadınlarla müşteriler arasına tel bir örgü çekilirmiş.
Portland’ın hâlâ kişi başına en fazla striptiz kulübü olan şehirlerden olduğu
söyleniyor) ayak oyunları, suçun her türü alıp yürümüş. Şehir efsaneleri,
aslından büyük gölgeler gibi bunlar üzerinde yükselmiş. San Francisco’da da
duyacağım Şanghay tünelleri bunlardan. Hikayeye göre gücü kuvveti yerinde
erkekler içki ve afyonun da yardımıyla aracılar tarafından bu geçitlere açılan
tuzak kapaklardan kaçırılıp kaptanlara tayfa olarak satılırmış. Gerçekteyse şehir
merkezini ırmağa bağlayan, birçok yapının bodrumuyla bağlantılı bu tüneller,
gemilerle gelen malın naklinde kullanılmış. İçki Yasağıyla birlikte alkol ve
kumar yerin biraz daha altlarına itilirken rüşvet, yolsuzluk ayyuka çıkmış.
Bugün yüzünün karasını evsizlerin gün ışığına tuttuğu,
geri kalanının, kentin refah da tabii ama daha önce sanki esenlik peşindeki
aydınlık tarafını oluşturduğu Portland’ın, geçmişte kapılarını açıktan açığa
(anayasasıyla) beyaz ve kendi dininden olmayana kapadığı bir dönem de var.
Biz tarafımızın ilkinden yana olduğuna, diğeriyle hiçbir
ilgimiz olamayacağına kendimizi inandırmak için elimizden geleni ardımıza
bırakmaya duralım, ak ile kara, bunları bir çırpıda ayırdığımız, aralarına uçurum açtığımız yargılarımızdan farklı olarak et ile tırnak gibi, iç içe gelişip evriliyor.
(Arkası yarın)
(Arkası yarın)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder