17 Haziran 2018 Pazar

PORTLAND


Willamette nehrine boşuna tükürmemişim Portland, işte yeniden buradayım. Üstelik daha dün ayrılmışım gibi. Üç yıl önce az arşınlamamış, tepe bayır, sokak kıyı az dolanmamıştım. Portland rahat olduğum bir yer. Kurşuni göğünün altında kuduran yeşiliyle ciğer dolusu bir hava değişimi.


Pazar sabahı. Bugün nöbetçi olan Dilek’le Canby'ye geldim. Kapalı kliniğin boş bekleme salonunda oturmuş yazıyorum. Koridorlar, sebil, tuvaletler, rahat koltuklar, lekesiz sessizlik. Arkadaşım hastane bölümünde dünyanın hayhuyuna dün gece katılan dört yeni doğanla uğraşırken buradaki insansızlığın hepsi benim.



Portland içe çekilmeyi kolaylaştıran bir yer. İçe kapanmayı değil, çekilmeyi. Ne olacaksan onu olmanı.

*




Şehrin içi sonu gelmez katarların uzunlukta onlara denk tren düdükleri, yollar, köprüler dolusu trafik ve ses yansıtıcı ırmak ile kesintisiz ve epey uğultulu. Hissi ise, tuhaf, sessizliğinki. Koşuşturmanın, akıntıya kapılmanın değil, kendi temponda yaşamanın mubah sayılmasından olsa gerek. Güzelleştirilerek kente özgün bir cazibe katmasına çalışılan eski sanayi (şimdiki gözde artistik yerleşim) bölgesinde de benzeri bir çelişki duyuyorum. Eski sanayi yapılarına karışan yüksek binaların tuz biber ektiği görüntü kargaşası, oturduğu bütünlükte yorucu gelmiyor, renk olarak algılanıyor. Çeşni. Kafanı biraz sağa ya da sola çevirdiğinde doğaya döneceğini (dönecek doğa bırakıldığını) biliyorsun.




Hadi bakalım Portland. Kazanına kah çorba, tatlı, çay kaşığı kah kepçe daldırayım bir yol.



(Arkası yarın)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder