16 Haziran 2018 Cumartesi

TRENDE


Seattle-Portland arası karayolundan özelliksiz bir güzergah. Suyu (Puget Boğazı, ırmak ve göller) izleyen tren yoluysa çok daha manzaralıymış. Bahar’la Union Station’da vedalaşıp Los Angeles’a giden Amtrak, Coast Starlight’a bindim. Batı kıyısını neredeyse bir uçtan diğerine kat etmek 35 saat sürüyormuş. Buna kıyasla yolum kısa. Portland’a kadar dört küsur saat.

İstersen bagajını ineceğin yerde almak üzere teslim etme olanağı, vagon görevlileri vs ile uçak yolculuğu gibi diyeceğim ama geniş koltuk aralıkları, manzara VE üç yanı camlı, rehberli seyir vagonuyla uçak yolculuğundan çok daha rahat ve hoş.

Yanıma suskun (hele o kuşakta alışılmadık bir şey), yaşlı bir bey oturdu. Avrupalı tipliydi, belki ondandır dedim.


Seyir vagonuna gittim. Rehber geçtiğimiz yerler ve bitkiler üzerine bilgi verirken, raylar boyu uzanan ağaçların açıklıklarından, tarla, bahçe, ırmak resimleri, pencerelerin görünüme sepya fotograf tadı katan kahverengi filtresinden süzülerek akıyordu. Amerikan barok manzara resimleri.



Yerime döndüğümde yanımdaki beyin çantasının üzerine koyduğu kitabı gördüm: Mind Whispering. Bunu Türkçeye çevirmiştim dedim. Sohbetimiz de öyle başladı. 




Giderek artan bir iştahla anlatmaya, konuştukça da başlangıçta kapalı olan yüzü gülüp aydınlanmaya başladı. Mormonmuş, karısı Musevi. İzi sürülen soyağaçları, bir yanı Ukrayna’dan kaçışa uzanan kökler, dünyanın dört tarafına uzanan dallar. Nebraska’da bir çiftlikten, limandan limana yıllarca dolaştığı deniz kuvvetlerine uzun bir yaşam. Dinsel, askeri, feleğin herhalde çemberinden geçmiştir ama kalın hatlı yüzünde çekingen gülümsemesi zamanı geriye sarıyor, karşımda orduya yeni katılan mahcup bir acemi asker görüyordum.



Renkli bir yolculuk oldu.


Fotograflar (Chicago-Seattle) için:

https://photos.app.goo.gl/5rRR395YYyoDPU863


(Arkası yarın)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder