Sarman anasından renklerini değil, çizgi ile benek, bir
kısım desenini almış, tahin helvası alacasındaki kürküne eklemiş. Uyanırken patileriyle
yüzünü çaprazlama kapayarak gerinişi, kendini yere atıp karnını açarak seni tavlayışı
da anadan. Başkaca fazla benzemiyorlar. Yavru, nispeten güvenli bir ortamda annesiyle
ve artık olmayan bir kardeşle büyümenin özgüvenine sahip. Anasıysa tam bir sokak
hayvanı olan nörotik bir anadan geçme ürkekliğiyle hayatta kalmış. Stratejisi savaşma
sıvış. Yiyeceğine hâlâ sahip çıktığı yok. Ufaklık tam tersi, çekil kenara, o
benim diye girişiyor ama bunu da nasıl yapıyorsa dayılanmadan yapıyor. Etiyle
birlikte kürkü de yumuşacık bir sıkılık kazandıkça hele uyanmak bilmediği
uykularında okşamak pek zevkli oluyor.
Geçende yine taş gibi uyurken yakışıklı yüzüne baktım ve
onca zaman isimsiz dolaşan yavruya birden, gırtlağıma takılan bezelye tanesini püskürtür gibi Cornelius! diye seslenip kendimi şaşırttım.
Cornelius.. ama tabii ya!
Bu isme bir yerlerde rastlamayalı kim bilir kaç zaman
olmuştur, ne tuhaf. Olsun, aydınlık, güler yüzü, elinde tahta raketi, beyaz
tenisçi süveteri, çizgili bej pantolonu, genç yaşına çok ağır gelen tumturaklı ismiyle 50’lerin bir elit okulunda parlak
eğitimine devam eden aristokrat İngiliz oğlan imgesi ile birlikte geldi,
yerine oturdu.
İsmi böylece gökten ineli yavruyu başka türlü
göremiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder