Akımına et deşen sığır sineklerini de katarak içlerden gelip
dağları aşan kuzey rüzgarı üç gündür ortalığı kasıp kavuruyor. Sıcağı, kışın da
soğuğu için söyledikleri kadar keskin, kupkuru. Metalik. Cehennemde rüzgar
varsa bu olmalı. Teni meşine çevirirken sinirleri yay gibi geriyor. Havayı
solunmaz yapıyor. Esmediğinde havadan kalan, göğse çöken bir ağırlık oluyor.
Gecesi de gündüzü de bir, kızıl bir cehennem.
Bir de elektrikler kesildiğinde kendini dışarı atmanla hiçbir
ilacın işlemediği yamyam sineklere yem oldun mu tamam.
Sabah kuş tüyleri bu rüzgarda girdaplanıyordu. Siyah
beyaz, avuç avuç. Azgın bir yastık savaşından arda kalanlar gibi her yanda.
Belli ki irice bir kuşun. Yukarıda, merdivenlerde, verandada. Mama diye ayağıma
dolanan kedileri savuşturdum. Sonra da gidip mamalarını verdim. Plan bu değil miydi? Başınızın çaresine
bakın, üstü benden. Şimdi kuşa vd insanca bir acıma ve kedileri cezalandırma gibi
saçma bir dürtüden hareket etsem gidip daha fazlasını öldürecekler. Kimseyi
öldürmesinler diye bütün ihtiyaçlarını karşılasam bir başlarına kaldıklarında
kendileri ölecek. Bu önce öldüren yaşar zincirine neresinden müdahil olsan
sonuç değişmiyor anlaşılan. Hayatta kalacakları kaprisli bir süreliğine seçebilmen
dışında.
Kuzey yeli için üç gün sürer derler. Başladı mı zaman da
hareket de durur. Yaşam, canı çekilen havada asılı kalır. Rüzgarın değişmesiyle
derin bir nefes alır, kaldığın yerden yaz sıcağına dönersin. Bakalım gün bugün
mü.
*
Kayıp/ayrılık acısı, karmaşa bir kez durulduğunda yanımda
ya da hayatta olmayan bir sevdiğimi susup yöneldiğim içimde buluyorum.
Derinlemesine özümsenmiş, oradaki varlığı özlemeye yer bırakmayacak kadar
hissedilir, doyurucu.
Uzak/uzakta yaşamanın getirdiği bir yeti belki,
bilmiyorum, ama yüreğime aldığım kimseden yoksun bırakmıyor beni.
güzel yazmışsınız
YanıtlaSil