Vietnamlı Budist öğretmen ve aktivist (Budizm hiç de bir
soyutlanma olmak zorunda değil) Thich Nhat Hanh, memleketinin tapınaklarındaki
bir adeti Fransa’daki meditasyon merkezine getirişini anlatıyor.
Tapınak çanları günün belirsiz zamanlarında çalar,
insanları dalıp gittikleri meşguliyetlerinden çıkıp anı dolaysız (kafa dışı) hissetmeye
çağırırmış. Çağrıyı alanlar meşgul oldukları her ne ise bırakır, duya duya üç
derin nefes alırlarmış.
Burada amaç, kapının kapıyı açtığı hikayelerimizden,
kaygı, heyecan vb ile geçmiş ya da geleceğe kayış, savruluşlardan oluşma ayakta
uyurluğumuzu kesintiye uğratmak. Doğrudan algıyı, çevremizin farkındalığını
hatırlamak. Zihin alemlerimizde tavşanın suyunun suyu olarak yaşadığımızın
aslına, Kaynağa dönmek, tazelenmek, dolaysızlaşmak.
İlginç, aynına müzisyenler için yazdığı kitabı Zahmetsiz Ustalık ile Kenny Werner’de de
rastlamıştım. Enstrümanı, müziğiyle ilişkisi yavanlaşan ya da tıkanan, zorlanan
kişiye “Hemen oracıkta bırak” diyor. “Aleti koy bir kenara ya da ellerini çek.
Dur ve üç derin nefes al.” Bu şekilde özüne, müziğin (aslında yaşamanın) olanca
doğallığıyla geleceği Kaynağa (kafan dışındaki hayata, dolaysızlığa) dön.
Akıllı telefonları günün rastgele vakitleri çaldıracak
bir App var mıdır, bilmem ama aklı baştan alan bu aletler belki bu işe de
yarar.
Bana her gün çalıp çalıştığım flüt hatırlatıyor. Çarşafa
dolandığım bir pasajda veya ruhsuzlaştığıma uyandığım an flütü elimden bırakıp
o üç derin nefesi almak bunu gün içinde de yapmanın anımsatıcısı.
Nefesi bedenin belirli bir yerinde hissetmeye odaklan
derler. (Örneğin aşırı ajitasyon halinde göbek deliğinin üç dört santim altında
bir noktaya konsantre olarak dikkatini sadece nefesine ver.) İnip kalkan
karnın, göğsün ya da burun deliklerinde takip et. Bu sonuncusu benim çoğu zaman
kullandığım. Dikkatimi daha rahat ve uzun tutabildiğimi fark ettim ama kişiden
kişiye, durumdan duruma değişecek bir şey tabii. Mesela öfkeli ya da sinirli
olduğumda göğsüme odaklanmak nefesi tam da ihtiyaç duyduğum yerde bir tür
yatıştırıcı masaja dönüştürüyor.
Ve pür dikkat nefesini izle. Hayat memat meselesiymiş
gibi –ki öyle! Burun deliklerinden içeri akarkenki serinliğini, ısınarak dışarı
çıkışını, damağına vuran soğuğunu. Sığ mı derin mi, rahat ve uzun mu, kesik ve
tedirgin mi olduğunu. Taşıdığı kokuları. Havanın ısısını.. hiç müdahale etmeden
sadece izle.
Üç nefesin bile fena halde alıştığımız zihinsel, içsel
kalabalığa karışmadan arka arkaya gelebilmesinin zorluğunu herkes kadar
biliyorum. Ama sebatla işeyen dağları deliyor.
Nefes de nefes derlerdi, uzun zaman bu sıkıcı, tekdüze
(tekdüze ha?!!) şeye konsantre olmanın anlata anlata bitiremedikleri hazzına
yabancı kaldım. Ama neyse ne, bahçeye tohumlarını ekip mevlam neylerse güzel eyler
diyerek yaz kış demeden, o gün canım istiyor mu, bir anlam ifade ediyor mu
bakmadan suladım ve kerametini hisseder olduğum günler geldi.
Bazen için, ona kulak veremeyecek kadar kalabalık,
çalkantılı olduğunda nefes hafif kalıyor, hengameye karışıp gidebiliyor. O
vakitler üç nefeslik süre boyunca kendini dışarıdaki seslere verebilirsin.
Önemli olan sürüklenip gidişi kesintiye uğratmak.
Odaklanma bir tutturdun mu süreklilik kazanacak şey
elbette değil. Günden güne, üzerindeki yük veya yakaladığın bir kolaylık, akış
dalgasına göre değişmesi, dalgalanması doğal. Sürekli kılabileceğin şey,
uygulama. Derin uykudan, sadece zihinde yaşamaktan kendini dürtüp çıkma
uygulaması.
Üç nefeslik mola hem bu dürtüş hem de zihnin dışına çıkmayla
gelen tazelenme.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder