Gözümü kapıyorum. Suda olmanın verdiği mutlulukla
Uzakdoğulu bilgelere benzettiğim ifadeye bürünen yüzü beliriyor. Sevgili
adasının elinde olsa hiç çıkmayacağı denizinde. Ama yok, pek çok Ataman’dan
birini denizden çıkarmazdı, diğerleriyse başka birçok yerde, birçok şeyle
meşgul olurdu. Tutkulu bir ilgi ve merakla daldığı, dalacağı, çevresini de seferber
edip kendine katacağı nice alan. Tasarı. Keşif. İcat. Deneyim.
Ataman!
Gözümü kapıyorum. Sesi canlanıyor. Verili hiçbir düşünceyi
kurcalamadan, bir de ne akla gelmedik açılardan bakmadan kabul etmeyişiyle farklı
bir yaklaşım önerişleri. Limonata yapmaktan dünyanın gidişatına, sorularla
kamçıladığı zihniyle ele almadık şey bırakmayışı. Sana da bıraktırmayışı.
Gürül gürül konuşmaktan erişilmez bir suskunluğa, oradan
derin bir hoşnutluğun sessizliğine gidip gelişleri canlanıyor.
Vurgulu, renkli kişiliği, aurasının yoğunluğu bazen başka
tempoların, farklı kıvamların yanındaki varlığını zorlaştırırdı. Aydınlığı aynı
zamanda gölgesiydi ve bir o kadar da güçlüydü. Şimdi yokluğunu varlığı kadar ağırlıklı
kılan bu olmasın?
Daha ne çok Ataman sıralayabilir bilenleri. Ama hepsinin
üstünde içtendi. Yakın. Hakiki.
Gözümü kapıyorum. Sessiz, derin, zamanı ortadan kaldıran
bir sevgiyle bakışı canlanıyor. Sevdiklerine, bağrına bastıklarına.
Onu bu dünyadan bu bakışıyla uğurluyorum.
Hoşça kal Ağam!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder