8 Ağustos 2017 Salı

İZLENİMLERİN GÜCÜ ADINA

Yedi küsur saatlik, neredeyse kesintisiz bir uykunun ardından sahile baygın vurmuş kazazede gibi uyandım. Yorgun ve ağır.

Meditasyon sapı samandan ayırdı. Sakinleşen zihnim duruldu. Beni pençesine alan izlenimden kenara sıyrıldım. Yansız bir alandan dönüp ona geri baktım.

Şen, karanlık, saydam.. ruh hallerine izlenimler diyorum. Hayatın anına göre şu veya bu kalitede yüzeylere (ruhsal kıvamlara) düşen izlenimleri olarak görüyorum onları.

Düşünceler ve duygular gibi izlenimler de felç ya da allak bullak edici bir şiddete varabiliyor.

Işığım, gücüm, iradem kesiliyor. Kaygı, panik ve dipsiz bir izolasyon ortalığı kasıp kavuruyor.

Nedenleri hiç önemsiz –daha doğrusu kopan kıyametle gülünç derecede orantısız. Bir seferinde (olgunun farkına yeni yeni varıyordum) cücelerin ha dedin mi kopacak iplerle kıskıvrak ettiği Gulliver imgesi zihnimde belirmişti.

Neyle tetiklendiklerini araştırmak başka açılardan ilginç olabilir ama işleyişle –hele içindeyken!- baş etmenin en son yolu entelektüel bir çaba. Akılla kavramaya bakmak yaşarken kargaşayla arama güvenli bir mesafe getirmiyor. Tersine. O haldeyken dili bambaşka hayvani bir varlık dümende.

Bedeni rahatlatmaya çalışmak iyi. Yüzme, yürüyüş, nefes.

Oyalanma, dikkati başka yöne çevirme, uyuşturucu kaçışlar, lodosta geri tepen lağım kokusuna oda spreyi sıkmak kadar etkili sadece. (Ya evet, bir de yükselen bu lağım kokusundan duyduğun hayret ve mahcubiyet var.)

Bulanık, balgam yeşili veya çamur renkli dalga gümbürtüyle üzerinde patlar, ardından ayağını yerden kestiği gibi seni ucuz bir makine halısı misali dürüp atarken yapabileceğin en iyi şey bunun da geçeceğini kendine hatırlatmak.

Dün kahveden yükselen bir şarkının şaşırtıcı sözündeki gibi:


“Aldığın bir nefes bile içinde kalmıyor.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder