Sanıyorum Apple’dan bir teknoloji insanıydı, akıllı
telefonların bağımlılık yapmasına karşı siyah-beyaz ekran önerdiğini okumuştum.
Yağ ve şeker, insanın yemekten kendini alamamasında ne ise renk (hareket) de
ekran bağımlılığında o görünüyor.
Bu yeni renkli sanal aleme adını benim için George Ritzer
koydu: Simülasyon.
Büyüsü
Bozulmuş Dünyayı Büyülemek’te Ritzer simülasyon konusuna geniş yer
veriyor (gerçi tüketim alanında ama iletişimi bundan ayrı düşünemiyorum).
“Baudrillard’ın en bilinen kavramlarından biri de
simülasyondur. Baudrillard bu kavramıyla, orijinali olmayan bir kopyayı kast
eder.”
Ritzer, tüketim katedralleri adını verdiği alışveriş
merkezleri ve tüketim üzerine kurulu yapay yerleşimlerde (Las Vegas, Dubai,
Macau vb) simülasyonu ele alıyor.
“Huxtable (Ada Louis Huxtable: The Unreal America: Architecture and Illusion), ziyaretçilerin Las
Vegas’taki yapay yağmur ormanları, yanardağlar ve kaya oluşumlarını adeta
gerçeklerinden çok daha etkileyici bulduğunu ileri sürmüştür. Aslında bu
endüstrinin bir sözcüsü hakikiliğe karşı çıkacak kadar ileri gitmiştir: ‘Hakiki
kayayla çok yapay bir görüntü elde edersiniz.’”
İşte bu!
Sucuk ineğe ne kadar yakınsa, algının, tüketim ve
iletişimde simülasyon süzgecinden geçerek renk, hareket ve görünürde değişim
katılmış hali de dünyayı bu koşullanma dışında algılayış biçimimize ancak o kadar
yakın.
Bu renkli simüle iletişim (?) ortamı, hatırı 40 saniyelik
bir kahve başında elimiz/aklımız ekranlarımızda olmadan oturacak olsak
birbirimize sunabildiğimizden ne kadar daha sürükleyici, iştah açıcı. Varsın,
doyurmak bir yana, daha da acıktırsın, dışına çıkılmadıkça hiç dinmeyecek bir
açlık yaratsın!
“Neden bu kadar çok insan simüle edilmiş ortamları hakiki
dünyadan kalanlardan daha seyirlik bulur? Örneğin Las Vegas kitleler halinde
ziyaretçi çekerken birkaç yüz mil ötedeki Ölüm Vadisi’nin doğal manzarası bu
sayının yalnızca çok küçük bir kısmını çekebilir. Las Vegas’a giden çok az
insan Ölüm Vadisi’ne gitme zahmetine katlanır. Dinginlik, kavruk toprak ve göz
alabildiğine geniş boşluk; Las Vegas’ı Las Vegas yapan gürültü, parıltı ve göz
alabildiğine uzanan neon ışıklarıyla rekabet edemez. Filmler, televizyon, video
oyunları ve bilgisayar imgelemi üzerinde yükselen bir topluma Ölüm Vadisi yavan
ve donuk görünebilir. Las Vegas’ın parıltısı bu kuşağın istek ve ilgilerine
daha iyi uyar. Bir Vegas girişimcisi ‘Ölüm Vadisi’ adlı yeni bir konulu
kumarhane yapsaydı büyük bir başarı kazanabilirdi. Düşünün: Sahte (elbette) çöl
kumu, kaktüs, çalılıklar ve kuru sıcak, dolayısıyla aşırı içki, sarhoşluk ve
sonucunda oyun masasında büyük kayıplar.”
Çağdaş tüketim/iletişim dünyasını Pinokyo’nun panayırına
benzetiyorum. Yeni arkadaşları eşek ve tilkiyle güle oynaya gittiği panayırda
aman ne eğlenir. Ertesi sabah ise gözünü taş ocağında açar. Panayırın, oransız
bedelini köle gibi çalışarak ödeyeceği ufak bir yem olduğunu anlar.
“Ama Whatsapp’ın tadını bir alsan.. Anında paylaşıyoruz,
hep bir arada gibiyiz!”
Değiliz işte. Aramızda, çikolata, dolma, dondurma gibi
bağımlısı olduğumuz renk/hareket/zaman dışı akış* vs ile ağır bir simülasyon
perdesi var. Derinleşerek ilerlemenin, yakınlaşmanın yerini yüzeyin iki parmak
altına inemez olan sürekli göz önünde, el altında bir teğet geçme alıyor.
Topraklarını, ormanlarını, dağlarını, bütün yer altı ve
üstü zenginlikleriyle birlikte bir çuval incik boncuk ile iki şişe içki
karşılığı beyaz adama satmış yerliler gibi hissediyorum kendimizi bazen.
--------------------
*Simülasyonda zaman duygusunun bir büyülenme/uyuşma ile
askıya alınmasının önemli olduğunu görüyorum. George Ritzer yine: “Fast food
restoranları ve öteki zincirler tüketim için gereken zamanı bazen seyirlik
biçimde kısaltır ama öteki yeni tüketim araçları için bu tipik bir durum
değildir. Çok büyük bir kısmında gösteri, genel olarak zaman duygusunun
yitirilmesi hissi, zamanın (insanın geri kalan ömrünün tersine) önemli
görünmediği rüya benzeri bir durumdur (bana trans ya da hipnozu da hatırlatıyor -Seda). Birçok durumda bu, yeni araçların
seyirlik büyüklüğüyle ortak çalışır; uzamda kaybolmak çoğunlukla zamanda da
kaybolmak anlamına gelir. Zamanda kaybolmak da çoğunlukla yeni tüketim
araçlarının başarısında kritik bir rol oynar. Bu, müşterilere pazarladıkları
hayalin kilit bir parçasıdır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder