14 Ekim 2015 Çarşamba

TERÖR VİRÜSÜ VE YORUMCU

Bir yaşayan bir de yaşadığımızı yorumlayan, anlamlandırarak bir bağlama oturtan yanımız var. Bu ikisi duruma göre iç içe (sanılacak kadar yakın) ya da ardışık işliyor.

Davranışımıza, tepkimize damgasını vuran ikincisi. “Aynı” olaya insanların farklı, bazen taban tabana zıt karşılıklar vermesinin, etkilenmesinin nedeni de o. Yaşantıyı alıp hangi süzgeçlerden (dünya görüşünden, kültürel-genetik yatkınlıklardan, koşullanmalardan, çevre etkisinden; hasılı o ana dek bizi biçimlendirmiş olan bin bir katmandan) geçirerek nasıl bir sonuca varacağımızı bu belirliyor.

Yorumcunun yaşantıdan ayrı olduğunun bilincine varmak, özgürleşmenin belki de en önemli adımı. Aksi takdirde bizi ezen, yücelten.. olumlu ya da olumsuz etkileyen veya kayıtsız bırakanın dışımızda bir şey, olay, kişi olduğu yanılsamasına dünya kadar hedefi şaşmış enerji harcıyoruz.

Hayatı kolaylaştırmak ve işlevsellik için yapacağımız en iyi yatırım da herhalde bu yorumcuyu önce görmek, anlamak ve ıslah etmek. Sorgulanmamış bir yorumcunun bağladığı nasırlar, örümcek ağları, kabuklar, yaralar, hakkı verilerek yaşanacak bir hayatın önündeki asıl engeller.

*
Ne tuhaf, diyordu bir yakınım, insanların büyük çoğunluğu barış, huzur isterken zıvanadan çıkmış ufak bir azınlık bütünü allak bullak edebiliyor.

Evet, tıpkı mikroskobik bir virüsün koca bir organizmayı hasta-dejenere edebilmesi, öldürebilmesi gibi. Ya da içme suyuna katılan bir miktar zehrin bütün bir şehir halkını zehirlemesi.

Terör virüsünün bireysel-toplumsal bünyeyi “yorumcudan” vurduğunu düşünüyorum. Zehirlenen içme suyunun dengi olan zihin-ruh halinden.

Yorumcuyu anlamak, terör karşısında akut bir önem kazanıyor. Onu biçimlendiren önyargıları, ön kabulleri, yapısal özellikleri terörün iplerini ellerinde tutanların (ona alet olan zavallıların değil) çok iyi kavradığı açık –yoksa bu kadar etkili olamazlardı.

*

Devam etmek üzere bugünlük burada bırakayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder