Ankara katliamı kurbanlarına çok değerli bir dostum
katıldı. Patlamalar sırasında bedeniyle orada değildi. Yüreğiyleyse oradan
çıkamadı. Faciadan iki gün sonra acısına dayanamayan kalbi durdu. 50’sindeydi.
Merhameti, duyarlığı, birleştiriciliğiyle yüreği zihni kadar açık, benzersiz
bir insan, bedeni tek parça, yüreği parçalanmış, cinnetin yuttuklarına eklendi.
*
Psikologlar ekranda giderek daha fazla yer alıyor.
Toplumsal travma kavramı dağarımızda. Uzmanlarından travmanın en yakından
çevreye, etki halkalarını, belirtilerini öğreniyoruz. Psikologlar Birliğinin
üyelerine yaptığı çağrıyı, ülke çapında gereksinenlere yardım sunmak üzere
birimler oluşturduğunu.
Sosyal hayvanlar oluşumuzun aydınlık ve karanlık
yanlarını bir arada yaşıyoruz. Ödülleri ve bedellerini. Bir yanda canlı
bombalar, diğerinde psikologlar. Ortada ise ruh halini de İspanyol gribi kadar
bulaşıcı kılan kitle.
Toplumsal travma, teröre birinci derece maruz kalanlar
dışındaki kesimi tehlikeli bir bulaşıcılık, yetmiyormuş gibi pekiştiricilikle
ele geçiriyor.
Uzmanlar semptomları ortaya çıkış sırası ve etkilenme derecesine göre sayıyor:
Şok. Şaşkınlık, kafa karışıklığı. Gerçeklik duygusunun
yitimi. Bildik hayat akışının sekteye uğramasıyla insanın kendini tümden yabancı
bir yerde dil-yol-iz bilmez bulması. Güvenlik hissinin ortadan kalkması,
sürekli güvensizlik, kaygı, endişe. Çaresizlik duygusu. Anlam ve amaçlılığın
kaybolması. Yılgınlık. Acı. Keder.
Ve bombanın yarım bıraktığını tamamına erdirmeye aday,
kontrolü çok zor bir öfke.
Bu berbat kokteyl, bileşenleri ve aklı baştan
alıcılığıyla kişiden kişiye değişmekle birlikte şehrin üzerine çöken kirli hava
misali genel bir atmosfer yaratıyor. Zehirli. Koyu. Boktan bir renk.
Alarma geçmiş beyinler görüntüleme teknikleriyle taransa
aynalayıcı nöronlar denilen, diğerleriyle uyumlanmaya hizmet eden yapıların alev
alev yandığı görülürdü herhalde. Aklın süzgecinden uzak, güçlü ham duyguların
kazanı amigdalanın da.
Böyle bir sahne, insanın en sık düştüğü tuzaklardan biri
için mükemmel bir ortam yaratıyor: Gerçekliği algı çerçevesini dolduranla bir
ve bundan ibaret saymak. Televizyonlar, gazeteler, sosyal medya, insan insana
ilişkiler, beton çivisini duvara çakan tokmak gibi üç aşağı beş yukarı aynı
tepkileri çakıyor, çiviyi gömdükçe gömüyor. Travmanın en örseleyici
sonuçlarından biri de bu olmalı: Algı büzüşmesi, perspektif kaybı. İnsanı hepsinin bu olduğuna
inandırıyor.
Hepsi bu mu gerçekten?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder