21 Ekim 2015 Çarşamba

BAŞLIK


Ad koymayı adsız bırakmak kadar seviyorum, o ayrı. Ama fotograflara başlık koymak apayrı, neredeyse fotografı çekmek kadar başlı başına bir iş. İmgeyi, ona bakanı şu ya da bu yöne sevk ediyor. Sınırlıyor kuşkusuz ama oturmuş bir başlık güç de katıyor. (Bir yan ürünü, şöyle bir bak-geç çağında dikkati belki biraz daha tutması.)

Facebook listemde bolca yabancı arkadaşım olduğundan oraya koyduğum fotograflara iki dilde başlık veriyorum. Dillerin beyni kendi özelliklerine göre farklı biçimlerde çalıştırdığını kanıtlayan ilginç bir işleyiş bu. Bir imgeyi Türkçe düşünüp başlık vermekle bunu İngilizce yapmak sırasında belirgin bir şekilde farklı bakışlar, hissedişler ortaya çıkıyor. Böylece başlıklar bazen karşıt, bazen tamamlayıcı, birbiriyle alakasız olabildiği gibi arada sırada aynı düşüyor. Piyanoyu çalan sağ el ve sol el gibiler. Bir lisan hakikaten bir insan.

En hoşu, başlık ile fotografın yeniden dönüşüm simgesindeki gibi bir çevrim oluşturarak birbirini beslemesi.

Başlığın önce geldiği, ardından fotografını aramaya çıktığım da oluyor. Kafamda aynı anda, konuyu görmemle birlikte çaktığı da. Bazen ilk İngilizce’si beliriyor.


Cuk oturduğunu düşündüklerim kafa yormadan gelenler. Araya düşünce ne kadar girerse fotograf ile iki başlığı arasındaki organik (sezgilerden, duygulardan yükselen yarı bilinçdışı) bağ o kadar zayıflıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder