Müzisyen bir arkadaşıma flüt öğrendiğimi söylediğimde “Hoş
enstrümandır. Doğanın sesleri, rüzgarla da pek güzel kaynaşır” dedi. Akrabası kavalı
düşündüm. Çobanların (cep telefonlarından önce) sazı olduğunu. Taş yerine
oturdu. Tepe bayırda, peşimde çoban köpekleri, başımda börtü böcek çalmaktan
tevekkeli değil bu kadar zevk alıyorum.
Ruhu yatıştıran, içi ısıtan bir yanı var. Ve neyle
yapılırsa yapılsın, müzik duyuşla bedeni bir araya getirip birlikte
çalıştırmakla kalmıyor, kafayı da çalıştırıyor. Armoni öğretisinin arkasındaki
büyük düzeni, mimariyi, matematiği basit ezgiler bile sezdiriyor.
Flütle bildik anlamıyla zaman siliniyor.
Ama ilginç, ritim onu yeniden kuruyor.
Yaptığın herhangi bir şeye geri kalan özelliklerin
yansıyor. Tempoyla başım gitar çalarken de dertteydi. Nota değerlerini
(birbirlerine göre uzunluklarını) öğrenmeye o vakitler de direnç gösteriyor,
kendimce bulduğum bir uzlaşmayla cümlenin parça içindeki uzunluğuna bağlı
kalırken cümle içindeki notaları kafama göre uzatıp kısaltıyordum. (Sınava, bir
işin son teslim tarihine kadar olan günleri boş geçirip bütün işi son bir iki
güne sığdırmak ya da tersini yapıp iş bittikten sonraki günleri boş geçirmek
gibi. Veya el yazılı ilanların iri başlayıp satır sonunda ufalarak sıkışan
harfleri.) Bu tempo yığılması/kayması hayatımın da meselesi. Ama benim takıntım
genelin aksine sona bırakmak değil, baştan bir an önce yapıp geçmek. (İyi bir
terapist bundan seanslarca malzeme çıkarır, kişilik örüntüleri arasında kırmızı
bir kılavuz ip olarak kullanarak yol alır, davranış biçimleri, tercihler,
ilişkilenme tarzındaki yansımalarını, sonuçlarını görürdü.)
Şimdi direnci geçip notalara hakkını vermeye
odaklanıyorum. Parça hangisini ne uzunlukta istiyorsa öyle gitmeye. Bunun
elimde flüt olmayan zamana yansıması şaşırtıcı. Bir an önce bitsin-geçsin
istediklerime karşı sabırsızlığımda hatırı sayılır bir çözülme var.
Her neyse, flüt çalmak beni yumuşatıyor, açıyor. Çok
mutlu ediyor.
Aslında bu kendini vererek yaptığın her şey için geçerli,
dedi Çağatay.
Doğru. Kendini kaybederek bulduğun o akış, en derin doyum kaynağı.
__________
* Bir deyim: Koyunlarımıza (yani konumuza) dönelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder