Kendimle konuşmalardan:
Güçlü duygular bir kez yayından çıktı mı dağılmaları
zaman alıyor. (Bol kepçe salgılanan hormonlar, aç nöro transmitterlerle
allak bullak olan fizyolojinin denge durumuna dönmesi vakit istiyor.) İlk bunu
teslim etmek gerek. Düdüklü tencereyi patlamak üzere buharlar saçarken
bulduğunda ne yaparsın? Gider (koşar) altını kapar, pencereleri açarsın. Basınç
düşene kadar da dokunmazsın. Oysa infilak halindeki duyguların uyandırdığı
ivedilik hissi eyleme geçme dürtüsü yaratıyor. Bir şeyler yapma. Ama yangında
aşağı yerine yukarı koşmak kadar yanlış bir güdü bu. Tencerenin altını kapamak,
bu hararette hareketi kesip yatışmayı beklemek yerine ateşi fayrap etmek. Eğer
mecazi değil gerçek bombanın patladığı yerin yakınlarında değilsen (bu durumda
hareket hayat kurtarıcı olabilir) düşünmekten başlayarak eylemi kes. İnfial
halinde üretilen hiçbir düşünceden, atılan adımdan hayır gelmez.
Belirsizlik baskısına yenik düşüp saldıracak yer ararken darbeyi,
travmayı anında savuşturmak için açıklamalar getirmeye, hükümler vermeye
girişirsen, o andaki yıkıcılık çok sonraki düşüncelerine, duygularına da
rengini vermeye devam eder. Öfke, tepkisellik, nefret böylece sürer gider.
Herkes bir şey söyler, bir şekilde hisseder, hareket
ederken farklı bir yöne gitmekten çekinme. Bireysel-kolektif krizlerde yanal
düşünme (lateral thinking) çıkış için en gerekli şey olabilir. Ortaklaşan
düşünce-hissiyat ise aynı odadaki, sarkaçları bir süre senkronize olan saatler
örneği tektipleşir ve bir gerçeklik kafesine dönüşür.
Yaşadığın çalkantıyı savuşturmaya, yok bilmeye
kalkışmadan bedenini ve zihnini rahatlatacak konu dışı şeyler yapmak iyi.
Haldır haldır yürü, yüz, otur toprağı, bir ağacın gövdesini, yaprağı seyret.
Flüt çal. (Araya düşünen zihnin, kelimelerin girmeyeceği doğrudan bir
dışavurum, kimseyi, çevreyi etkilemedikçe iyi bir egzoz.) (Daha Dün Annemiz’i
avaz avaz, bozuk çalarken bir süre sonra perdenin düşüşünü, çalışın sakinleşip
ahenge dönmeye başladığını izlemek ilginç.) Aynı durumdaki insanlarla sözlü paylaşım, karşılıklı dolduruşa getirici ise uzak dur.
Şefkat alıp ver. Yanında yörende insanlar, seni evlat edinen
kedi, peşine takılan köpek dostlarınla.
İnfilakı izleyen yıkıcılığın panzehiri bu. Yüreğin acıyla
kasılır, kapanır, zihninden öfke, nefret yükselirken yangından doğru yönde
uzaklaş. Kalbini aç. Gıcırdayan dişlerle değil, okşayan, içe işleyen gözlerle,
yüreğinkiyle bak.
Sevgiyle sarmala kurbanları, mağdurları, kendini. (Sevgi
öne çıktığında olmadık bir şeyi daha görüyorsun. Mağdur edenlere de bakışın
değişiyor. Ama bu belki daha sonranın konusu.)
Bireyin öneminin abartıldığı bir çağ bu. Harekete
geçmeli, üzerine düşeni yapmalı, tavır almalı, bunu ilan etmeli, köşende
kalmamalısın. Sen yapmazsan durum değişmez! İlk bakışta ne kadar soylu, doğru
görünüyor. Ama harekete geçmeye gücü, olanakları ya da cesareti yetmeyen birçok
insan üzerinde ne ağır bir yük, suçluluk, utanç kaynağı. Böylece belki
kendileri bile farkında olmadan eylemi çenebazlık ve bağırtkanlıkla ikame
ediyorlar. Havanda su döverken de kendileri eziliyor.
Dört işlevsel çıkış var:
Durumu değiştirmek için eyleme geçmek
Kabul etmek
Uyum sağlamak
Uzaklaşmak
Genelde gördüğümse şiddetli bir değiştirme isteği
(sürtüşme, kızgınlık) ile insanların olduğu yerde kalması. Vites boştayken gaza
yüklenmek. Eyleme geçeceksen geç ama geçmeyeceksen eylem taklidinden uzak dur;
bir yandan gemine asılırken atı kamçılama.
Kriz zamanları dışında anlamaya, daha etraflı görmeye,
yaratıcılığı beslemeye, hayattan başlayarak ilişkilerini güçlendirmeye yatırım
yap. Oku, öğren, gözlemle. Ve sor. Hep sor. Sorgula. “Böyle tepki göstermek
normal!” savuşturmasına pabuç bırakma. Bir şeyin “normal” olması işlevsel
olduğu, nihai amaca (iyi bir yaşam) hizmet ettiği, iyileştirilmesinin
gerekmediği anlamına gelmez.
Alet kutun dolu olsun. Kaynakların buharlaştığı travma
sonralarında açıp açıp yararlan.