Bir düşünceyi-yaklaşımı (durumu, kişiyi) doğal olarak
bulunduğun yerden, geldiğin noktadaki birikim ve koşullanmaların ardından
görüyor, değerlendiriyor, benimsiyor ya da reddediyorsun veya bir tavır
alacağın kadar bile ilgini çekmiyor, şöyle bir oynatılan kalburun altına
yuvarlanıp gidiyor.
Karşılaştıklarını elediğin bu kalbur iyi güzel ama kimi
zaman, koyulsan seni esaslı yerlere çıkarabilecek yolları en başından kapata da
biliyor.
Yine de bazen, mevcut zihin çatında hiçbir yeri olmayan
(hatta onunla çelişen-çatışan) bir şey, aklın arkasından dolanarak göbeğini hoplatan bir çekim yaratıyor.
İngilizce’de leap
of faith (inanç sıçraması, inançta sıçrama) deyimiyle yer bulmuş önemli bir
olgu bu. O anki aklın, mantığınla sınırları çizilmiş olan inancını askıya
aldığın gibi bir yol ötesine geçmek, açılmak, denemek. Ürün veriyorsa, işe
yarıyor, daha etraflı bir görüş, kavrayış sunuyorsa nirengilerini değişmeye
bırakmak, inancını, inançlarını yeniden tanımlamak.
İnanç (kanaat), durduğu yerde kalmaya son derece müsait.
Sabit bir çerçeve halinde gözünün, gönlünün parçası haline gelip hayatı öldür allah
başka türlü göstermeyecek kadar katılaşmaya.
Değişim, sorgulama, yeniyi deneme, sınama ve kim bilir
belki özgürleşme, bazen ona hendek atlatıp sınırlarının ötesine geçmeye bağlı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder