Kale kapısından eski şehre girdiğim an başka bir zaman ve
(devamlılığı sağlayan şu ağaçları saymazsam) yere düştüm!
16. yy başında Maldivlere giden bir Portekiz filosu
buraya sürüklenmiş. Kalıp yerleşmişler. Çatışıp durdukları Kandy krallığına
karşı kaleyi inşa edip duvarlarını zaman içinde genişletmişler. Sonra
Hollandalılar gelip Portekizlilerin varlığına son vermiş. Şehri işlemeye kendi
mimarileriyle devam etmişler. Sonuç, bugünkü renkli, çekici doku olmuş.
Sanatçıların gözde yeri. Kahveler, bistrolar, küçük oteller..
Samadhi Buda
figürini aramaya devam ederken girdiğim hoş dükkanda (Barefoot) bulacağımı
ummadığım başka bir şeyle karşılaştım (serendipity!): Sri Lankalı yazarlardan
geniş bir koleksiyon! Kitap deyince akan sular durdu tabii ama iştahımı üç
taneyle körelttim.
Sonra kale duvarları boyunca yürüdük. İngilizler 18. yy
sonlarında gelip ağırlığı Colombo’ya verene kadar burası adanın ana limanı
olmuş.
Adı gibi sağlam duvarlar 2004’teki tsunami sırasında eski
şehri korumuş. Yeni yerleşim ise fena vurulan yerlerden. Sri Lanka kıyılarının
neredeyse dörtte üçü gibi.
Surların tepesinde rengarenk insan. Aşağıda koca
kayalardan birinde güneşlenen siyah çocuklar. Hadi atlayın! diye bağırışımı
ikiletmeden suya dalışları. Derken bir köşeyi dönüşte turuncu giysileri ile suda
oynaşan bir grup küçücük Budist rahip çömezi! Denizin mavisi, veletlerin
bedenlerinin karası, giysilerinin turuncusu, surların sarısı!. Ama yalnızca
resme sevinmedim; sevinçleri öyle hakiki ve bulaşıcıydı ki onlar aşağıda, ben
yukarıda, kaptırıp birlikte eğlendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder