İki vitesli bir işleyiş bu. Yaşayan ve anlatan.
Yaşayan, karşısına çıkanı vaktine göre heyecan, tutku, yoğun
bir ilgiyle ya da sıradan, yüzeysel, ölgün alıyor. Özellikle canlı olduğunda deneyiminin
dille işi yok. Dolaysız duyguyla var. Algılar ölgünleştiğinde renkleri solmuş duygu,
ağız tatsızlığına gerilerken dil, söylenme, somurtma biçiminde öne çıkıyor.
Sonra, beklenmedik bir anda hikaye anlatıcısı, rengarenk aykırı giysili saray soytarısı gibi ortaya atılıyor. Ölgün algıyı yoğunlaştırıyor, coşkulu olana dilini sunuyor. Fotografların banyo edildiği ecza yatağı o. Deneyimin anlamını seçip gösteren.
Sonra, beklenmedik bir anda hikaye anlatıcısı, rengarenk aykırı giysili saray soytarısı gibi ortaya atılıyor. Ölgün algıyı yoğunlaştırıyor, coşkulu olana dilini sunuyor. Fotografların banyo edildiği ecza yatağı o. Deneyimin anlamını seçip gösteren.
Dümende o olduğunda yol alışını hep şaşkınlıkla izliyorum.
Konudan konuya geçişini, nereden girip nerelerden kıvrılarak çıkışını. İlmekleri
erişimi “bende” olmayan bir kıvraklıkla dokuyor. Ve öngördüğümden her defasında
farklı bir motifle sonlanan örgüsünü şen bir ters takla atıp külahındaki çıngırakları
çaldırarak uzatıyor: “Buyur! Bir de böyle bak bakalım.”
*
Çok sevdiğim bir yazar, "yol notlarında", demiş, "ilgimi çeken,
gezilen yerlerin anlatımından çok yolun yolcuyu nasıl değiştirdiğini görmektir."
Katılıyorum.
(bitti)
.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder