2 Aralık 2023 Cumartesi

KESKİN BIÇAK

40 yıllık sebze bıçağını pazara, bileyiciye götürdüm. Yorgun bir beygir gibi çalışıyordu, bilensin. Ne vakit görsem tırnaklarımı uzatasım gelen taşı döndürdü (“Bunda güzel manikür yapılır, ha?”), bıçağı birkaç saniye tuttu. Dönüp zımparada pürüzsüzleştirdi. Bir parça gazete kağıdının ucuna şöyle bir değdirmesiyle incecik bir şerit kesivermesi bir oldu. Aynı kağıda sarmaladığı, şimdi artık Ferrari’nin şahlanan aygırına dönmüş deminki yorgun beygiri uzattı.

Bıçak, ertesi sabah kahvaltı çanağıma yeşillikleri doğrarken bir an kesme tahtası üzerindeki bu minyatür yağmur ormanında kaybolan parmağımın ucuna da gazete kağıdına yaptığını yaptı. Yüzeysel ve küçük kesikten durmadan kan sızarken profesyonel mutfaklarda çalışmanın akut tehlikesini tenimde bildim. Tevekkeli değil, eğitimleri teknikle başlıyor.

Zihnim bıçakla karşılaşmalara bilenmişken akşam Netflix’te karşıma Surgeon’s Cut diye bir belgesel çıktı, daldım içine. Dört bölümünde dünya çapında mesleğinde çığır açmış birer cerrahın öyküleri, yaklaşımları, bıçağı ele alışları anlatılıyor. Biri kadın, bir prenatal, bir beyin, bir karaciğer nakli bir de kalp cerrahının operasyon görüntülerini de içine alan hikayeleri. Ölüm-yaşam, kibir-tevazu, tanrı-insan; ameliyathaneleri büyük temaların arenası. İnsan bedeninde bilinmeyenin dipsizliğine dalar gibi giriyorlar. Devede kulak olduğunun fevkalade bilincinde oldukları ve durmadan biledikleri bilgilerini Prometheus’un ateşi sunuşu gibi insan hayatına sunarak. Tutkuyla, huşuyla, büyülenerek.

İyi kullanılmış bıçak onları ölüm, evren ve sonsuzluk karşısında yüceltiyor.

Belgeselin sonuna gelmeden bir arkadaşım başka bir cerrah belgeseli önderdi: Bad Surgeon. Starlaşmış İtalyan göğüs cerrahı Paolo Macchariani’nin tüyler ürpertici macerası. Yaptırdığı plastik yemek borularını, bedende çoğalıp protezi gerçeğine dönüştüreceği iddiasıyla kök hücrelere bulayıp taktığı umutsuz kanser hastalarıyla başlıyor. Daha sonra, birtakım yaşamsal olmayan sorunlar yaşayan sağlıklı insanlara geçiyor.

Macchariani, neşter ehli pek çok meslektaşı gibi tanrılığa yaklaşmak ile insan olmanın uçurumu arasında gidip gelmiyor; tanrı katını mekan tutmuş gibi dolaşıyor. Özgüveni fazlasıyla şişmiş, karizması yoğun ve sadece kadınları değil, ameliyatlarının çoğunu gerçekleştirdiği, İsveç’in yüksek prestijli Karolinska Enstütüsü (Nobel Tıp Ödülü burada veriliyormuş) yönetici ve birlikte çalıştığı hekimlerini, sayısı bilinmeyen denek bulduğu Rusya’da yöneticileri, kendi ülkesini, dünya basınını, gözleri kamaştırıp orada burada uç veren kuşkuları kendisi yerine susturup savuşturacak kadar ikna ediyor ve kurban yakınlarının rızasını alıyor.

Onca pırıltı ardında hiçbir dayanağı olmayan yönteminde doğrudan insanları kobay olarak kullanıp korkunç acılarla ölüme terk ediyor. Ve arkasına bile bakmadan yeni kurbanını (şu ülkeden güya aile kuracağı bir kadın, bu ülkeden bir ameliyat gönüllüsü) ağına düşürmeye koşuyor.

Foyası meydana çıktığında bile fazla bir bedel ödemeden yoluna devam ediyor.

Bıçak ve iki yüzü.

(Aslında çok daha fazlası. İnancımızın dayanakları ve körleştiren bir güvene kapılma mekanizmalarını da gözler önüne sermesiyle şu gündemdeki Fatih Terim Fonu bağlamında da pek ilintili.)

*

Bu sabah da, meyveyi onunla doğrama! diyen kendimi dinlemeyip diğer elimde bir parmağı kestim.

Sözü dinlenmeyen yanım, bu sersemin kanını durdurmak için kalkarken, “Sen kim Ferrari kullanmak kim! O işi kurtarıcı-katil cerrahlarla mutfak erbabına bıraksan?” diye söyleniyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder