Bir şeyin, herhangi bir şeyin sivrilerek dikkatimin ön planına çıkabilmesi için ne çok koşulun hizalanması gerekiyor!
Dikkatim onu dört bir yana çekiştiren etkilerden
(kaygılar, arzular, akıl çeliciler) nispeten özgür, açık olabilmeli.
Nesnesine ilgi, merak ya da ihtiyaç duymalı.
Bildiklerini bir yana bırakıp kapıyı bilmediğine
açabilmeli.
Bu nesnenin zemini sürülmüş bir tarla gibi hazır olmalı.
O vakit filtrelerimden su gibi içime akabilir.
Yoksa, hazır olmayışın, direncin, tepkinin, önyargıların
üst üste sıralanan filtrelerinin tepesinde ayva gibi takılıp kalır. Benim
dikkatimin sahnesinde yıldızlaşan şeye onu sunduğum kişiler omuz silker, dudak
büker, hazır-bayat reflekslerle alaşağı eder. Ya da bu kadar bile algılanmadan
geçilir. Tıpkı bu yıldıza benim de geçmişte belki yapageldiğim gibi.
Kişisel-çevresel koşulların bu karmaşık etkileşiminden
soyutlanmış “tavsiyeler” onun için bu kadar havada kalıyor olmalı. “Kişisel
gelişim” vd girişimlerin pek yol aldırmaması bundan mı? Ben yaptım iyi geldi,
sen de yap!
Dikkatimin sahnesinde böylesine berraklaşmış, etkinleşmiş
duran şeye onun öyle olmadığı kişi gözlüksüz bir ileri derece miyop gibi
“bakıyordur.” Tıpkı benim de miyop kaldığım nice şey gibi.
Hiç değilse bunu öğrendim. Benim için ışık ve yoğun bir
enerji, heyecan kaynağı olanın, onu böyle ışıldatmış koşulların yokluğunda karşımdaki
için taş kadar donuk kaldığını. Herhangi bir şey ifade etmediğini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder