Kendimi tanıdıkça daha belirginleşiyor. (Çünkü biliyoruz artık değil mi, iç içe yaşamak ille de tanımak demek olmuyor. Tersine, ne yapacağını aşağı yukarı öngörebilmek sanılan derinlemesine tanımanın önüne geçebiliyor. Çevremizdekilere yaptığımızı kendimize de yapıp alınlara yapıştırdığımız sıfatlar, tanımlar, kritik anlarda çekilmiş birkaç zihinsel-ruhsal foto/klişeyle yetiniyor, geçiyoruz.)
İmgelerle düşünüyorum. Sırası doğal akışta karışsa da
başı sonu ortası olan düşünceler değil zihnimden akan; bunlara çokça katılan
imgeler. Bol ilikli kemik suyu gibi (al işte!).
Düşüncenin yapıtaşları bende imgeler.
Bir şeye yaklaşır, anlamaya çalışırken iki ayak üzerinde
ilerleyen düşüncenin ayağı beliriveren (çakan) bir imge ile yerden kesiliyor ve
bu imge bana bin kelimeye bedel -ve doğrudan!- bir anlayış veriyor. Sayfalar
dolusu okusam bu şekilde ulaşamayacağım bir öze anında erişim.
Senin şu benzetmelerin, nerden de bulursun! derler. Aramam
ki. Benzetmeyi yapan bir “ben” de yoktur ortada ne de yapılan bir şey. Beni de
hoş bir şekilde şaşırtarak bana “gelirler.”
Sabahın körü, başka birinin kendini ifadesine sunduğum yazı
dilim aklımdan geçerken hazır köfte harcı ile yavan kıyma imgesi belirdi. Kıyma
senden, gerisini bununla hallederiz!
Bunları düşündüm ve gülerek kalktım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder