30 Aralık 2023 Cumartesi

ELLEN J. LANGER

Sağlığımı ele alabildiğimi gördükçe bilim ve sağlık konulu podcastlar ilgimi daha da çekiyor. Merakla izlediklerim arasında Zoe de var. Alanında ses getiren bilim insanı konukları, onların bir anda mesleki jargona kayıvermelerini tatlı bir üslupla dengeleyen sunuşuyla en sevdiklerimden. Ellen Langer ile orada karşılaştım. Harvard’ın ilk kadrolu, kadın psikoloji profesörüymüş. 70’lerden bu yana çok sayıda araştırmasıyla konusu farkındalık. Onun yaklaşımıyla bu, kitapçıları doldurup taşıran, mekanik egzersizleriyle pek bir yere varmayan piyasa farkındalığından belirgin bir şekilde ayrılıyor. Söyleşisini dinledikçe kulaklarım sivrildi. Şimdi de elimde yazılalı 35 yıl olmuş aynı adlı kitabı var.

Budizm başta, Uzakdoğu gelenekleri, dinlerinden esinlenen (ve suyu çıkarılan) farkındalıktan farklı bir sorudan doğmuş. Langer, adına gayri farkındalık diyeyim (mindlessness), farkındalığın karşıtının gündelik yaşamlarımızda tuttuğu yerden yola çıkmış. Çevre, yetişme koşulları ve eğitim temelli koşullanmaların yerleştirdiği, sonuçları en azından verimsiz, en kötü haldeyse yıkıcı olabilen otomatik davranışların altından hep bunun çıktığını görünce peki, farkındalık nasıl oluyor, o neyi değiştiriyor sorularının peşine düşmüş.

Onun henüz edinmediğim son kitabı The Mindful Body vd konusundaki söyleşisi, benden yeni yıl dileklerime ekleyeceğim iyi bir armağan olur diye düşündüm. Özellikle kararlar ve duygular konusunda söyledikleri nefes açıcı.

https://www.youtube.com/watch?v=8Y-kgEN0oJE&t=119s

Ufkumuzun biraz daha açılacağı, daha az şiddetli, daha huzurlu, sorunlara bakış ve çözümler konusunda yaratıcı bir yıl olsun!

*

Langer’ın en sınırlayıcı bulduğu katı anlayışlardan birinin kaynağında vakitsiz bilişsel bağlılık var (prematüre cognitive commitment), (ben buna kısa yoldan leb demeden bademi anlamak derim). Bunlar bir bağlam oluşturuyor ve bir kez tutsağı olanın ne kendisine ne başkasına dışına doğru adım attırmıyor. (Aklıma ilk gelen güncel örnekler vatanseverlik ve milliyetçilik oldu.)

Konuyla ilgili, Mindfulness kitabından çevirdiğim bir bölümü de ekleyeyim.

 

Sınırlayıcı Düşünce Biçimleri Olarak Entropi ve Doğrusal Zaman

Kıt kaynaklar inancıyla ilişkili bir kavram da entropi, yani kapalı bir sistem içindeki bir varlık ya da organizasyon örüntülerinin aşamalı olarak çözülmesi veya parçalanmasıdır. Entropi kişiye kontrol duygusu veren bir düşüncedir; zaman içinde yavaş yavaş yıpranan bir sistemde, her şeyin aynı kaldığı veya kendiliğinden daha iyiye gittiği bir sisteme kıyasla daha fazla müdahil olma olanağı vardır. Entropi kavramı evrene dair, gücü azalan büyük bir makine imgesi doğurur. Çoğumuzun üzerinde hiç düşünmeden kabul ettiği böyle bir imge neyin olanaklı olduğuna ilişkin algımızı sınırlayan talihsiz ve gereksiz bir anlayış da olabilir. Alternatif bir dünya görüşü, sözgelimi gerçekliğimizin ne ölçüde sosyal bir yapı olduğunu gören bir anlayış, daha fazla kişisel kontrol getirebilir.

Sabit sınırlara beslenen inanç birçok fizikçinin görüşleriyle uyumlu değildir. Örneğin James Jeans ile Sir Arthur Eddington, evreni tanımlamanın en iyi yolunun onu olağanüstü bir fikir olarak tanımlamak olduğuna inanıyordu. Oradadır ve üzerinde etkide bulunmamıza açıktır. Herhangi bir sistem tamamlanmanın eşiğine geldiği an şu an öngörülmeyen yeni bir şey keşfedilecektir.

Bizi aynı şekilde gereksiz yere sınırlayabilen bir diğer kavram da doğrusal zaman anlayışıdır. Zaman kavramlarının tarih boyu çeşitli kültürlerde nasıl değiştiğini göz önünde bulundurursak bu sınırlayıcı görüşü daha kolay sorgulayabiliriz.

Bazı kültürlerde zaman evrensel bir şimdi olarak görülür. Papua Yeni Gine açıklarındaki Trobriand Adalarında insanlar geçmişi şimdiki zamanın öncesi olarak düşünmez. Trobriand’lılar gibi Hopi Kızılderilileri de, benzer işlevleri yerine getiren birçok kavramları olmakla birlikte (dönüşüm, gerçeğe karşı hayali gibi) bizim doğrusal zaman kavramımızı kullanmazlar. John Edward ilkel dönemlerde zamanın bir “her şey bir anda” olgusu olduğu yorumunu yapıyor. Polinezyalılar herhangi bir serüvenin yeniliğini reddeder. Sadece mitolojik bir kaşifin yolculuğunu tekrarladıklarına inanırlar.

Diğer bir zaman anlayışında zaman döngüsel olarak görülür. Pisagor zamanın her bir ayrıntısının tekrarlayacağına inanıyordu. Uzakdoğu’da birçok dinde savunulan reenkarnasyon döngüsel zamana dayanır. Nietzsche de evrenin döngüsel, olayların tekrar edebilir olduğunu savunuyordu. Bu bakış açısında önsezi geleceğe bir bakıştan çok geçmişte başka bir döngüde ne olduğunu görmektir. Döngüsel bir zaman modelinde gelecek ile geçmiş birbirinden ayrılamaz.

Tek boyutlu bir zaman modelinde bile hareket sadece tek yönlü değildir. Geçmiş gibi gelecek de şimdiye “yol açabilir.” Daha sonra gireceğim sınav için şimdi ne çalışmalıyım? St Augustine, “Dolayısıyla, der, şimdinin çeşitli boyutları vardır… geçmiş şeylerin şimdisi, şimdiki şeylerin şimdisi ve gelecek şeylerin şimdisi.”

Kant, zamanı -dünya tarafından “verilen” ya da ona yansıtılan bir şey olarak değil de- algıyı organize etmenin bir aracı olarak tasavvur eder. Bu kavramdan yola çıkarak matematikteki “sentetik a priori” görüşünü geliştirmişti: dünyanın gerçeğini ona bakmadan bilebiliriz.

İnsanın zamana ilişkin anlayışını değiştirmesi entelektüel bir egzersizden fazlasıdır. Örneğin farkındalık ve sağlığı ele alacağımız 10. Bölümde iyileşmenin daima belirli bir süre aldığı inancını sorguluyoruz. Alternatif zaman görüşleri böyle bir sorgulamayı daha akla yatkın kılıyor. Aslında zamanın anlamına ilişkin kesin görüşler saçma görünüyor. Saygın fizikçi Ernst Mach, “Şeyleri zaman içinde ölçmek tümüyle gücümüzün dışında,” diyor. “Tam tersine, zaman, ona şeylerin değişimiyle vardığımız bir soyutlamadır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder