29 Haziran 2022 Çarşamba

OTOBÜSTE

Sen fikirlerini (baskın, genel, rüküş) başımdan aşağı boca ettiğinde, otobüste yanıma etleri üstüme yığılan terli, şişman ve boğucu bir parfüme bulanmış biri oturmuş gibi hissediyorum kendimi.

26 Haziran 2022 Pazar

RACHEL

Ruhumdan başlayarak zihnimi havalandırmada, heyecanımı körüklemede iyi bir kitabın yeri ayrı.

Evcil alanın dışına çıkan, bunu cesaretle, sanatıyla, düş gücüyle, bilgiyle, bilgelikle yapan kitap iyi dediğim. Kurgu dışı ya da kurgu.

İyi bir kitap, iyi-kötü, doğru-yanlışa ilişkin şu ya da bu ölçüde sabitleşmiş fikirlerimi askıya alıyor. Bunları geride bırakarak açılıyorum. Böylece iyi bir kitap (tıpkı doğayla, canlılarla dolaysız bir karşılaşma gibi) bilinenden bilinmeyene, potansiyele açılma fırsatı, terbiyesi sunuyor. Bellediklerimin ardından bakmakla yetinirsem bellediklerimden ötesini göremem.

Anlayışı genişletip derinleştirmek bir yol susup kulak vermekle başlamaz mı?

*

Dervla Murphy’nin Baltistan yolculuğunu anlattığı kitabı (Where the Indus is young) yayımlandığı 1977’den (çocuğu bir katman az giydirdiği görülen anneyi ilgili resmi kuruluşlara şikayet etmenin, güvenlik adına çocuk bahçelerinden başlayarak gelişim alanlarını deneyim kaynaklarıyla düş gücünü çoraklaştıran yavan bölgeler haline getirmenin vb henüz norm haline gelmediği zamanlardan) bugüne kim bilir nasıl geribildirimler aldı.

Üzerine yazdığım önceki blog yazısı, okuyan birkaç kişide annelik galeyanından öte pek bir şey uyandırmadı. Murphy, boş bir güç iddiasıyla tek başına anne olmaktan yavrusunu böyle bir yolculuğa götürme bencilliği, kendini bilmezliğine, yerden yere vurulurken Rachel, yerini “çocuk şöyle yapılmalı, böyle bakılmalı” fikirlerine bırakarak bir kurbana dönüştürüldüğü köşede unutuldu.

Bunun gerekli ve şart olduğu inancıyla çocuk analı babalı dünyaya getirilmeli (ya eşcinsel çiftler denilecek olduğunda ona da açıklık getirildi; bir kadın ana, bir adam babalı elbette!), her yönüyle korunmalı, korunmalıydı.

Sanki dünyanın bütün kadınları, çocuklarınızı çocuk bahçelerinden alıp dağlara çıkarın demişim gibi kapı, ardında seyyah ve çocuğu ne yapmış, ben bunu neden paylaşmışım hiç bakılmadan çarpıldı. (Uç bir örneğin değeri yaygın olarak uygulanabilirliğinde değil, kavrayışımı esnetmesinde.)

Olmaz öyle, işte o kadar!

Oysa Rachel sağ salim dağlardan inmişti. Yeryüzüne, hayat ve ölümün ehlileştirilmemiş dipsiz gizemine, dışarıdan gelen hiçbir yaşıtına nasip olmamış bir dokunuşla. Balayını orada geçirmeyi planlayacak kadar da vurulmuş.

“Kandırılmış o!”

“Kim bilir ne travma yemiştir!”

Zihin gözümde midilli Hallam’ın sırtında kıyısından geçtiği uçurumlara onunla birlikte büyülenerek bakıyorum.

Neyle kandırıldığımı seçecek yaşta, seninle birlikteyim Rachel, diyorum.

24 Haziran 2022 Cuma

ANASININ KIZI

Benzersiz bir seyyah Dervla Murphy. İrlandalı. 14 yaşında okulu bırakıp giderek elden ayaktan düşen annesine bakmış. 16 yıl. 30 yaşında, annesi ona bir ev ve 9 bin kitabını bırakarak ölmüş. Onun da teşvikiyle başlayan civarı keşfi dalga dalga ülkeye ve dört kıtaya genişlemiş. Hiç araba kullanmamış. Don Kişot’un atı Rosinenta’nın adını verdiği bisikleti Roz ile ve yaya kıtalar aşmış.

Geride bıraktığı 26 kitabından ilk okuduğum, 1975’te Baltistan yolculuğunun günlüğü oldu. İndus Nehrini (zaman zaman kıyılarından, çoğu vakit yüzlerce metre tepelerdeki patikalardan) izleyerek Himalayalarda geçirdiği üç kış ayının hikayesi (Where the Indus is young).

İnsanın ancak hayatta kalmaya indirgenmiş en ilkel, yoksul ve hastalıklı bir inatla tutunabildiği, olağanüstü zorlu, tehlikelerle dolu bir coğrafya. Yine de (aslında tam da bu insana diz çöktüren haliyle) Murphy’nin gönlünde, gezip keşfettiği onca yer arasında tahtını burası kurmuş. İnsan, insanın pek az değiştirebildiği bu sahnede onun bu aşkını anlamaya ve hissetmeye başlıyor. Kar, buz, çamur, fırtına, deprem, yer kaymaları, çığ, çok yüksek irtifa, eksi 40’ları bulan soğuklar, yol alması zor/çok zor ve sürekli değişen bir yüzey. Ama öte yandan vahşi, görkemiyle nefes kesen, yeryüzünün en yüksek zirveleriyle çevrelenmiş bir coğrafya ve sunduğu eşsiz sessizlik, huzur ile adı böyle konmamış olsa da mistik bir bir olma hali.

Murphy derinden ilişkilendiği bu ortama insan hikayelerini hiç süslemeden ama temiz bir aynanın yansıtıcılığıyla serpiyor. Himalaya uçurumları kadar dipsiz bir yoksulluk, geçmiş ve geleceksizlik içinde debelenirken tanrı misafiriyle paylaşmaktan hiç geri durmadıkları iki lokmaları, bugün buradan hayal bile edilemeyen çetin yaşamları ile insanlar. (Yolculuğun sonlarında buzların erimesiyle hızlanan heyelanlardan birinin kurbanının kan gölüyle karşılaşmasını anlatıyor. Sonradan öğrendiğine göre bir çobanmış. Başına taş düşmüş. O haliyle 4 mil yürüyüp en yakındaki sağlık ocağına varmış, hafta sonları kapalı olan burası yerine birileri başını sarmış. Böylece 8 mil daha yürüyüp eve dönmüş. Murphy buralıların bu direngenliğini daha o günkü Batı’da iyice hanım evladı oluşla kıyaslıyor ve birkaç kuşak sonra konfor düşkünlüğüyle bedenleri normal işlevini bile göremeyecek insanları düşünerek kötümserleşiyor.)

Kendisi 44 yaşında, kışın ortasında bulabildiği kıt gıda, barınma, ısınma ve hijyen koşullarında kar-buz-çamur-engel-tehlike demeden kadın başına günde 10-15 mil, bazen çok daha uzun yürüyüşlere bana mısın demiyor.

Ve yalnız değil. Yanında 6 yaşında kızı Rachel var! (Evlenmeyi hiç düşünmemiş ama bir çocuğu olsun istemiş. O vakitler evli bir dergi editöründen anlaşmalı hamile kalmış. Onun ölümüne kadar da kızının babasının kimliğini saklı tutmuş.)

Rachel! Himalayalar, kış, Balti halkı kadar yerini dolduran bir karakter. Günde 12 mil yürüyebilse de yüksek irtifadan büyüklerden daha fazla etkilendiğinden ve malzemenin de (bu koşullarda sıcak tutucu eşya ile yakacak ve gıda maddelerinin asgarisi bile dünya kadar yer kaplıyor) taşınması için Murphy bulabildiği yaşlı bir midilli satın alıyor. Hallam. Rachel kah onun sırtında kah yaya, 3 ay boyunca gıkı çıkmadan, sonsuz bir merak, gevezelik ve taptaze gözlemleriyle annesini izliyor. Zaman zaman kızının bile fazla geldiği derin tefekkür anlarında Dervla’nın içinden kesilmek bilmeyen gevezeliğiyle çocuğu uçurumdan aşağı itivermek gelse de bir yarısı (anaç olanı) onunla göstermediği bir gurur da duyuyor. Sorunsuz bir kız Rachel; pirelere, kir pasa, soğuğa, iki lokmayı aşmayan çeşitsiz aşa (onun zaten pek az olan iştahı bu koşullarda avantaj oluyor) itirazı yok. Aklı, hayal gücü hep işlek (kıl payı atlattıkları bir heyelanın hemen ardından “Sahi, radar nasıl çalışır?” diye sorarak annesine pes dedirtiyor). Sorular, benzetmeler. Kendilerini attıkları dört duvarlarda karanlıksa mum ışığında toplama yaparak (aritmetiğe bayılıyor), kendi kitaplarını ezberledikten sonra annesinin Savaş ve Barış’ına girişerek (bunu buldukları çok eski bir dergide okuduğu kötü yazılmış bir hikayeyle kıyaslayarak yaptığı eleştiri annesiyle birlikte benim de ağzımı açık bıraktı!) kendini mükemmelce eğleyebildiği bir iç dünyası var.

Baltistan yolculuğu beni birçok bakımdan içine aldı. En öne çıkanlardan biri bu iki insan arasındaki ana-kız ilişkisi.

Bizimkilerle, bildiklerimizle karşılaştırıldığında Himalayalar kadar uzak, yabancı.

Ama bir o kadar da çekici.

21 Haziran 2022 Salı

BAHÇE

Sabahları okuma vakti. Dervla Murphy ile Indus nehri boyunca Himalayaların eteklerinde dolanıyor, ardından yüzme tarzımı külliyen değiştirecek yüzme kitabına dalıyorum (Total immersion, Terry Laughlin). Yanımda bol naneli yaptığım çay, elimde tespih, gözüm bahçeye dala çıka.

İki karış bir alan ama barındırdığı çeşitlilik ve asıl ışık oyunlarıyla ucu bucağı yok. Buna içinden geçen sesleri de katmalı. Denizin uğultusu, yenidünyadan kopup taşa düşen iri bir kuru yaprak, toprağa düşen kayısı, çimene düşen (ve ağacın altını top toplayıcıların iş bıraktığı bir golf sahasına benzeten) incirlerin vb rastgele beneklediği ses panoramasına girip çıkan insan ve araçları (bir motosiklet, sürülen bir kapı, bir öksürük, çocuk çığlığı).



Okuduğum diğer bir kitap, zihni ve algıları tam da şu sıra benimkiler gibi hareket eden Jenny Odell’in How to do nothing başlıklı denemeleri. Bu sabah ikinci naneli çayıma Dikkat Egzersizleri bölümünde David Hockney’nin görme, John Cage’in işitme alanındaki arayışları eşlik ederken kendimi iple çekilen bir aile toplantısında gibi hissettim.

İçini ezberlerden boşaltarak alıcı kılarken alabildiğine pasif, aldıklarını dipsiz bir oyun ve keşif duygusuyla yeniden kurgularken alabildiğine aktif ol.

*

Birkaç gün önce Kırpık’ı el kadar kara bebesini çatılardan indirmiş, buradan götürürken gördüm. Kaplarını aşağı indirdim. Akşam bana çay, kim gelirse ona bir kap mama saati. Hepsi de Kırpık’tan çok daha iyi durumda, çoğu genç dişi, emziren kediler. Ürkek, gecikmişse kabın başındakini efendice bekleyen, rızkına ya da yokluğuna razı. Şimdilik seyirciyim. Yerimden kıpırdamadan izliyorum. Bazıları kıçlarını bana, başlarını daha çok sayıda tehlike gelebilecek bahçeye dönerek mamaya tetikte bir açlıkla yumulmaya başladı. Güvenmeye.



Kürkleri desen desen, renk renk. Sorumu hatırladım: Bunlar DNA’ya ne şekilde kayıtlı ki? Halı dokumacıların önündeki şablonların hücresel karşılığı ne?



*

Akşamüzerleri güneş batıdaki tepelere doğru alçalırken her şeyi bırakıp tatlanan ışığın peşinden an be an değişimine, değişime dalıyorum.

O her şeye bedel bir meditasyon.

11 Haziran 2022 Cumartesi

KIRPIK

İlk bakışta kötü budanmış bir mazı öbeğini andırıyordu gövdesi. Beyaz üzerine yamalı kırpık kürkü de kendi kadar zayıf düşmüş, mat. Uzun, güzel bir şey olacakken yarım kalmış. Boynu üç parmağım kalınlığında eder etmez. Verandada oturuyordum. Merdivene yönelmişken beni fark etti, yolu zaten orasıymış gibi dönüp yan bahçeye doğru gitti.

Başka bir gün merdivende yakaladım. Yukarı kaçtı. Peşinden çatıya çıktım. Bitişiğe atlamış, gözden kaybolmuştu. Yavruları olmalı.

Benim sessiz, hareketsiz kaldığım, onun ihtiyatlı, ardından atik davrandığı birkaç sefer sonra korkma, çık yukarı, yavrularına bak dedim. Beni -riski- şöyle bir hızla tartıp yine merdivene atıldı.

Neden sonra indiğinde seslendim. Çağırmadım, konuştum. Miyavlayarak karşılık verdi. Ve gidip bahçenin karşı ucuna oturdu. Uzunca bakıştık. Beni kolluyor, ehlileştiriyordu:

Buradayım. Yemek verebilirsin -iyi de olur!



Biraz peynir, bir tabak süt getirip kenara bıraktım. Ağırdan alarak doğruldu, gerindi. Yavaşça -geçiyordum, bir bakayım neymiş der gibi- yaklaşıp kokladı. Bir iki lokma ile damla alıp bıraktı.



Sonraki gelişinde memeleri iyice belirginleşmişti. Daha kendisi yavruyken tecavüze uğramış gibi. Marketten kedi maması aldım. Çatıya bir kap suyun yanına koydum.

Dün verandada uzandı. Konuşkan bir kedi, uzun uzun anlattı. Sefil ya da bakımlı, güzel ya da çirkin, genç-düşkün, insanı terbiye etmede üstlerine yok.



10 Haziran 2022 Cuma

SABIR

Beni en çok engelleyen, ayağıma dolanan, göğsüme çöken, soluğumu kesen, güdükleştiren, sabırsızlık.

Bir kez parlamaya görsün, kuyruğu ateşe verilmiş bir tazı gibi fırlıyor içim. Nereye olursa olsun, çabuk! Elinde ne varsa savuştur, kaç buradan, bu halden.

Zor, nahoş duygulara tahammülümüzün ne kadar uzun erimli sonuçları olduğunu düşünüyorum. Bunlardan kaçmak için saptığımız yolları, bağımlılıklar ve işlevsiz davranışları, kendimize, çevremize yabancılaşmayı. İç ve dış gerilimleri. Sabırsızlık da bunlardan biri değil mi deyip nihayet ona da daha yakından bakmaya başlıyorum -sabırsızlığın doğasına eğilmek de sabır gerektiriyor haliyle.

Sabırsızlık bir duygu mudur? Bunu Google’a sorduğumda hayır, cevabını aldım: Çeşitli duyguların üzerine çıkan bir enerji yükselişidir.

Bir şeyi iple çekmek (geleceğe yönelmek) olduğu kadar mevcut durumdan kurtulma arzusu (şimdiden kaçmak) da olabildiğine göre evet, sabırsızlık başlı başına bir duygudan çok, aniden aşırı yüklenen bir elektrik devresi gibi. Tetikleyicisi nahoş (bazen de hoş) duygulardan herhangi biri ya da birkaçı olan bir dürtü.

Müthiş bir baskı. Kendini göğsümde ve nefesimde hissettiriyor. Atağa kalktığında boyun eğmemek neredeyse imkansız. Tıpkı öfke gibi, ok yaydan çıkmadan davranmak gerek. Sakin zamanlarda, önemsiz vakalarda (tekniğini havuz dışında teorisiyle de geliştiren bir yüzücü gibi) izlemek, düşünmek, idmanını yapmak.

*

Sabırsızlık deyince zihnimde beliriveren imge, yayı kısa tutulmuş otomatik kapı düzeneği. Kapı ağır, hemen de kapanma eğiliminde. Elin kolun doluyken geçmek ne zordur. Omzunla iter, bir ayağınla aralık tutmaya çalışır, kendini öteki tarafa dar atarsın.

Sabırsızlığı bir adli tabip gibi önümdeki çelik masaya yatırmışken bu kısa tutulmuş yayın zaman olduğuna uyandım!

Sabırsızlık, yangının oksijeni tüketmesi gibi zaman algısını yamultup yassıltıp siliyor. Nefesi kesen belki bu: Bitti, zaman yok!

O halde zaman algısını doğrultarak akıntının tersine yüzebilirim. Derin nefes al. Nefesler al. Zaman var. Ne yaşıyorsan, yıkanmış çarşaf gibi zamana ser. Engellenmişlik, çaresizlik, öfke, kırılganlık, mahcubiyet, suçluluk, hayal kırıklığı, kaygı ya da katıksız heyecan. Yaşadığın şeyde kal, derinleş, hisset ve öteki tarafına geç. Sabırsızlığın kısa yaylı kapısı daha açılmadan.

Zaman senin, sakin ol.

*

Sabırsızlık zarafetin de düşmanı. Birden eski filmlerin sıçramalı hareketine kapılan bir tavır, duruş zarif olabilir mi?

*

Sabırsızlık pişmeye, demlenmeye, damıtılmaya engel. Sahibini bir yerlerde ham kalış bekliyor. Ama bir ayağının hiç azalmayan bir yaşam heyecanında, tutkuda oluşuyla sabırsızlık ebedi bir gençlik de demek.

*

Sabırsızlık bir dürtü, yokluğu ise (tanrı vergisi ya da niyetli, bilinçli bir terbiye ile ulaşılan) bir hal sanki.

9 Haziran 2022 Perşembe

90 SANİYE, BAŞVURDUĞUMUZ DİKKAT DAĞITICILAR -4

 

·       Pesimist, kinik ya da iğneleyici misiniz?

Kötümserlik ve alaycılık üzüntü, çaresizlik, öfke ve hayal kırıklığı duyduğunuz geçmiş deneyimlerin sonucudur. Kötümser ve alaycı bir tavır hayal kırıklığı ile bu daha gerçekleşmeden baş etme yollarıdır. Durumun gelecekte daha parlak olmayacağı beklentisiyle bu tutumları takınırsınız. Bunlar üstesinden gelmede bocaladığınız üzüntü, çaresizlik, öfke ve hayal kırıklığından dikkatinizi alma yoludur. Yıkıcı olabildiğini bilseniz de kötümserlik, alaycılık ve iğneleyiciliğe hangi sıklıkla başvuruyorsunuz?

·       Bir dikkat dağıtıcı olarak haksızlığı takıntı haline getiriyor musunuz?

 

Hayatın neden adil olmadığına, neden kimi zor tecrübeleri yaşamak zorunda kaldığınıza dair düşüncelere gömülmek sizi bu düşüncelerin altında yatan üzüntü, öfke, hayal kırıklığı, çaresizlik ve engellenmişliği yaşamaktan alıkoyar. Hissedilmek için yakaran duyguları tümüyle buyur etseniz ve 90 saniyelik dalgalar halinde gelişlerini yaşasanız ne değişirdi? Bu duyguları tümüyle yaşamak belirli bir duruma bakışınızı ne yönde değiştirirdi?

 

·       Acı verici duyguları uzak tutmak için saldırganlığı, tehditler ya da şiddeti kullanıyor musunuz?

 

Saldırganlık, tehditler ve şiddet, suçlama ile eleştirinin daha aşırı biçimleridir. Etki aynıdır; bunlar da dikkatinizi duygularınızdan, yaşadığınızdan ve belirli bir durumda sorumluluk almaktan uzaklaştırır. Ne tür saldırgan sözel ya da fiziksel yollarla daha derinlerdeki nahoş duyguları uzak tutmaya çalıştınız?

 

·       Kaos sizin için bir yaşam biçimi mi?

 

Her tarakta beziniz olması, kendinizi tümüyle başkalarının problemlerine vermek, sürekli olarak “ters gidene” veya çözmeniz gerekenlere bakmak kendi yaşadığınızdan uzaklaşma yollarıdır. İhtiyaç duyulma arzusu kendi duygusal gereklerinizi bir yana atma ya da boğma isteğinden mi geliyor?

 

·       Giriştiğiniz her şeyi pürtelaş mı yapıyorsunuz?

Bir etkinlik ya da deneyimden diğerine koşmak, yaşadığınız şeye duygusal tepkilerinizi geçiştirmenin bir yoludur. Meşguliyet kolay bir dikkat dağıtıcıdır; fazlasıyla çok işe girişir, kendinize duyguları yaşayacak zaman bırakmazsınız -müthiş bir verimlilik de cabası olur. Fakat manik denebilecek bu yapıp etmenin fiziksel ve duygusal tükenişle sonuçlanması işten değildir. Yaptığınız her bir şeyde kendinize daha fazla zaman tanıyacak olsanız kendinizi ne kadar daha sakin hissedeceğinizi bir hayal edin; bunun sizin üzerinizdeki etkisinin, anlamı ve değerinin ayırtına varabilir, duygularınıza yer açabilirsiniz. Dinlenme ve sükunet zamanları gerçekte olup bitene erişmenizi sağlayabilir. Kalburun üzerinde dikkatinizi hak eden neler kalıyor?

·       Önünüzdeki iş, tasarı ya da konuşma ile ilgili nahoş duygularla uğraşmamak için ertelemeye girişiyor musunuz?

 

Bu davranışa çoğumuz aşinayız. Sizin için ertelemeyle ilgili olanlar hangi duygular?

 

·       Teması koparma stratejileri olarak suskunluk ve içe kapanmaya başvuruyor musunuz?

Duygusal tepkilerinizi (örneğin üzüntü, öfke ya da hayal kırıklığını kesmek) yatıştırmak ya da susturmak için suskunluğu ya da içe kapanmayı kullanıyor olabilirsiniz; bunun sonucunda kendinizden ve olasılıkla hayatınızdaki önemli kişilerden kopmak vardır. Bir açıdan bu nihai kaçınmadır fakat hiç de duyguların ortadan kalkması demek değildir. Sadece onları tanımadığınız anlamına gelir. İçlerinden geçerek deviniminizi sürdürebilmek için onlara seslerini nasıl geri verebilirsiniz?

8 Haziran 2022 Çarşamba

90 SANİYE, BAŞVURDUĞUMUZ DİKKAT DAĞITICILAR -3


·       “Coğrafi bir çözüme” yöneliyor, tası tarağı topladığınız gibi acınızın kaynağı olan yerden fiziksel olarak geçici veya temelli ayrılıyor musunuz?

 

Kimileri hissetmek istemedikleri duygulardan kopmak için bir tartışma sırasında mekanı terk eder. Kimileri rahatsızlık verici toplantılar ya da sosyal yükümlülüklerden kaçınmak için işi şehir dışına çıkmaya veya bir kent, bölge, ülkeden temelli ayrılarak acılarının kaynağından uzaklaşmaya kadar vardırır. Ama nereye gittiğinizin bir önemi yoktur; duygusal sorunlarınız sizinle kalacaktır. Kaçınmaya çalıştığınız duyguların kaynağı ile aranıza gerçek anlamda mesafe koyduğunuz durumlar yaşadınız mı? Bunlardan kaçmaya çalışmak yerine kendinizi bu duyguları hissederek aşmaya bıraksanız ne değişebilirdi?

 

·       Bir olay, durum, kişi ya da olanak umurunuzda değilmiş gibi konuşuyor ya da hareket ediyor musunuz?

 

“Umurumda değil,” nahoş durumlara yaygın bir tepkidir -sorun şu ki, derinden derine umursuyorsanız tekrar tekrar bunu söylemek bir şey değiştirmez. Daha yerinde olan “Aldırmak isterim” demektir. Duygular hâlâ oradadır. Sizin uzaklaşmak istediğiniz duygular hangileri?

 

·       Kendi yaşadığınızın haz etmediğiniz yanlarını başkalarına yansıtıyor musunuz?

 

Bu strateji kendinizde hoşlanmadıklarınızı başkalarına yansıtma üzerinedir. Sözgelimi dış görünümünüzden mahcup ya da sosyal ilişkilerde beceriksizseniz dış görünüşlerinden ötürü başkalarını yargılayabilir, sosyal beceriksizliklerine laf edebilirsiniz. Aslında bunlar kendinize ilişkin sizin düşünceleriniz ve kendinizi daha az kırılgan hissetme girişimidir. Sizce kendi duygusal tecrübelerinizden uzaklaşmak için yansıtma yapıyor musunuz? Yaptığınız anda bunun farkında mısınız? Yoksa ancak sonradan mı fark ediyorsunuz (veya belki belirtildiği şu ana kadar farkında değildiniz?)

 

·       Akıl okumaya girişiyor musunuz?

Akıl okuma başkalarının sizin hakkınızda düşünüp söyledikleri konusunda varsayımlarda bulunmaktır. Genellikle mahcubiyet ya da kırılganlık duygularını uzak tutmak için başvurulur. Başkalarının sizin için düşündüklerinden kaygılanıyor musunuz? Neler söylediklerini hayal ediyorsunuz?

·       Gerçeği söylemek çok zor ya da utanç verici olduğu için yalan söylüyor ya da bilgileri hasıraltı ediyor musunuz?

 

Kendinizi bir yoklayın. Gerçeği söyleyecek olsanız muhtemelen rahatsızlık duyacağınız için ne kadar yalan söylüyor ya da bilgi atlıyorsunuz? Hangi zor duygulardan uzaklaşıyorsunuz?

 

·       Kendinize odaklanmamak için dikkatinizi ve enerjinizi başkalarının ihtiyaçlarına karşılamaya mı veriyorsunuz?

 

Kendi duygularınızı, ihtiyaç ve sınırlarınızı görüp kabul etmek genellikle zordur. Başkalarının daha fazla sorunu, daha zorlu problemleri ya da daha büyük ihtiyaçları olduğunu görmek onların ihtiyaçlarına odaklanmanızı sağlar. Mesele, bu şekilde kendi ihtiyaçlarınızı azımsamanız ve gerçek duygularınızı, endişelerinizi bir yana atıp bunlardan kaçınmanızdır. Hiç başkasının durumundan yararlanarak bunu kendi duygu ve ihtiyaçlarınızla yüzleşmemenin özrü olarak kullandınız mı?

 

·       Dikkatinizi dağıtmak için özveriye, abartılı bir sorumluluk hissi ya da kendinizi feda etmeye başvuruyor musunuz?

Bunu bir üstteki stratejinin yakın bir çeşitlemesi olarak düşünün. Gerçek ihtiyaç, duygu ve endişelerinizi azımsarsınız çünkü başkalarına yük ya da mağdur olduğunuz düşüncesi nahoş duyguların fiziksel rahatsızlığını hissetmekten daha kolay görünür. Tanıdık geliyor mu?

·       Kendi yaşadıklarınızdan kaçmak için ayıplıyor, dedikodu ya da şikayet ediyor musunuz?

 

Başkalarını ayıplamak, eleştirmek, dedikodusunu yapmak odağı sizden başkalarına ve başka durumlara kaydırır. Bu davranışlar aralarında sekiz zor duygudan biri ya da birkaçı -özellikle üzüntü, öfke, hayal kırıklığı, mahcubiyet ve kırılganlık- bulunabilen kendi duygularınızdan sorumlu olmamanızı kolaylaştırır. Bunlar aynı zamanda dikkatinizi yaşadığınız tecrübeden ve herhangi bir durumda sorumluluk üstlenmekten de alır. Kendinizi duygularınızdan uzaklaşmak için kınamalara, dedikoduya girişmiş bulduğunuz oluyor mu?

7 Haziran 2022 Salı

90 SANİYE, BAŞVURDUĞUMUZ DİKKAT DAĞITICILAR -2

 

·       Kendinizi “saplanıp kalmış” hissediyor musunuz?

 

Bir projeye başlamayı düşündüğünüz, hatta başladığınızda takılıp kaldığınızı hissediyor musunuz? Sonuçtan hayal kırıklığı duyacağınızdan korktuğunuzda durma eğilimi ortaya çıkabilir -durduğunuz için de eninde sonunda hayal kırıklığı yaşarsınız. Hareketsizlikten çıkış yolu da eyleme geçmektir. Bir şeye başlayın. Kendinizi verin ve durmayın. Sadece devam edin. İvme ivmeyi çeker. Nasıl bir projeyi tamamlamak ya da ne gibi bir amaca ulaşmak istiyorsunuz? İvme yaratmak üzere hangi adımları atacaksınız?

 

·       Hissettiklerinize ilişkin neler hissediyorsunuz?

Üzülmeye başlıyor, ardından üzüldüğünüz için kızgınlık duyuyor musunuz? Ya da kızıyor ama kızgınlığın kabul edilmez olduğu düşüncesiyle hayal kırıklığı mı duyuyorsunuz? Ya da hayal kırıklığınızdan ötürü mahcubiyet mi? Hissettiklerinize ilişkin hisleriniz dikkati ilk tepkinizden ve en içten duygu deneyiminizden alır. Gerçek duygularınızı örten ikinci bir katman olur ve bu ikinci katman daha fazla duygusal stres ve duygusal sorunlar yaratır. Bu temanın sayısız çeşitlemesi vardır. Bu size bir şey ifade ediyor mu?

·       Nahoş duygulardan birini alıp onu gerçekte olduğundan daha uç bir noktaya getiriyor musunuz?

Örneğin Janell birbirine yakın çeşitli hayal kırıklıkları yaşıyordu; konuşmamız sırasında bunları “hayal kırıklığı”ndan başlayıp “umutsuz” olarak tanımlamaya geçti. Bunların her biriyle kendi içinde baş edebilirken hepsini bir araya getiren zamanlama boğucu gelmişti; umutsuzluğa da o zaman geçti. Ted hayal kırıklığını hoşnutsuzluk ve içerlemeye dönüştürdükçe olumsuzluğu yüzünden insanları kendisinden uzaklaştırıyordu. Belki siz de üzüntü yaşıyor, bunu daha aşırı bir biçimde ifade ediyorsunuz. Yaşanan duyguları olduklarından daha keskin bir şekilde dışa vurmanın getirdiği zorluk, yaşadığınız doğal ve sağlıklı duyguların bu şekilde toksik bir hal almasıdır. Üzüntü gibi bir duygu kolayca tırmanarak olumsuzluk ya da içerleme gibi daha zarar verici bir karşılığa dönüşebilir. Bazı duygulara verdiğimiz aşırı tepkiler içimizden kaynaklanan bir strese yol açabilir. Bu strateji moral bozucu, güçten düşürücüdür ve hareketsizlik ile kendini geri çekmeye kapı açar. Nahoş duyguları daha aşırı bir hal alacakları şekilde abarttığınız oldu mu? Sonuç ne oldu?

·       Kendinizi olumsuz değerlendirmeye, olumsuz iç konuşmaya, kırıcı özeleştiriye kapılarak duygularınızı kendinize ilişkin alçaltıcı ya da nefret dolu bir yargıya dönüştürüyor musunuz?

Çoğu kişi dikkati çelmenin bu biçiminde ustalaşmıştır; burada nahoş bir duyguyu bir düşünce ya da inanca çevirirsiniz. Sık rastlanan örnekleri arasında çaresizlik duygusunu yetersiz, iyi şeyleri hak etmeyen ya da değersiz olduğunuz inancına çevirmek veya mahcubiyetin özünde yetersiz olduğunuzu yansıttığına inanmak vardır. Siz duyguları ne şekilde özyıkıcı yargılara çeviriyor olabilirsiniz?

·       Kendinizi başkalarıyla kıyaslıyor musunuz?

Kendinizi başkalarıyla kıyaslamak kırıcı özeleştirinin diğer bir biçimidir. Başkalarına odaklanmanız nedeniyle kendi deneyiminizi göz ardı eder. Kendinizi başkalarıyla karşılaştırmanın tek olumlu nedeni şevk vermek, kendinizi başkalarının yaptığını siz de yapabilecek şekilde görmektir. Bunun dışında, dikkatinizi kırılganlık, hayal kırıklığı, üzüntü ya da engellenmişlik hissettiğiniz gerçeğinden uzaklaştırmanın bir yoludur. Kendinizi şu sıra kiminle karşılaştırıyorsunuz? Bunu kendinizi teşvik dolayısıyla mı yoksa bir tür dikkat dağıtıcı olarak mı yapıyorsunuz?

·       Başkaları karşısındaki davranış ve konuşma biçiminiz de dahil olmak üzere hayatınızın her alanında mükemmel olmaya mı çalışıyorsunuz?

Odağınız mükemmel olmaksa bu sizi kusurlu (ama son derece gerçek) şimdide yaşamaktan ve spontan, hakiki olmaktan alıkoyabilir. Bu başkalarının gözüne daha elverişli bir ışık altında görünmek için davranışlarınızı kontrol altında tutma çabasıdır. Kırılganlığınızdan ya da diğer nahoş duygulardan uzaklaşmak için mükemmeliyetçiliği kullanıyor musunuz? Mükemmeliyetçiliğiniz hangi duyguları gözden saklıyor olabilir?

·       Asıl endişe ve duygularınızdan uzaklaşmak için tek bir meseleye odaklanıyor musunuz?

Kadınların döne döne erkek arkadaşlarının kendilerini daha ilginç kadınlar için terk etmesi korkusuna kapılışını dinlerim. Bu endişe çoğunlukla kendilerini kırılgan hissettiklerinde ya da ifade ettikleri korkularla ilişkisi olmayan başka meselelerden ötürü kaygı duyduklarında öne çıkar. Ne zaman nahoş duygularla yüzleşseniz -yaşamakta olduğunuz şeyle hiçbir ilgisi olmasa bile- sinsice baş gösterip içinizi kemiren bir korku var mı?

·       Dikkatinizi duygudan almak için ilgisiz ayrıntılara fazlasıyla kapılıyor musunuz?

Belirli bir meseleye odaklanmak yerine herhangi bir durumda önemsiz ayrıntılara kendinizi kaptırarak dikkatinizi hayatınızda gerçekten bir önemi olan konudan uzaklaştırıyor olabilirsiniz. İnce eleyip sık dokuyumak analizlere dalıp hiç harekete geçmemenize yol açarak sizi felce uğratabilir. Bu zaman zaman düştüğünüz dikkat dağıtıcı bir tuzak mı?

·        Yaşadığınız andaki duygusal deneyiminizden uzaklaşmak için geçmiş ya da geleceğe odaklanmaya başvuruyor musunuz?

 

Bazıları olayları durmadan kafalarında evirip çevirerek geçmişte yaşar; bazıları yaşamakta olduklarından uzaklaşmak için beklentilere ve gelecekte yaşamaya sığınır, kimileri de duygusal rahatsızlıkla baş etmek için planlama ve organizasyona başvurur. Tracie gelecekte yaşayabileceği hayal kırıklıklarına hazırlanmak, bunların üstesinden gelebilmek için kafasında sayısız senaryo üretiyordu; sonuç, kırılganlığına açıklıktan, dolayısıyla incinebileceğinin kabulünden yoksun, artan bir kaygı idi. Siz hiç olayların mevcut gerçekliğinden kaçınmak için bunların geçmişi ya da geleceğinde yaşamaya kalkıştınız mı? 

6 Haziran 2022 Pazartesi

90 SANİYE, BAŞVURDUĞUMUZ DİKKAT DAĞITICILAR

Aşağıdaki yaygın dikkat dağıtıcı tekniklerden sizin için geçerli olanları işaretleyin. Bir adım daha atmak isterseniz uzaklaşmak istediğinizin ne olduğunu anlayıp anlamadığınıza bir bakın. Çoğunlukla sekiz zor duygunun biri ya da birkaçından veya nahoş bir düşünce ya da gözlemden kaçınmaya çalışırız. Zaman ayırıp içinizde aslında neler olduğunu kağıda dökün.

·       Sekiz duygudan biri ya da birkaçından kopmak, dikkatinizi başka tarafa çevirmek veya bunlara kapınızı kapamak için başvurduğunuz aktiviteler var mı?

 

Çalışma, uyku ve egzersiz yaygın dikkat dağıtıcılardır. Bu amaçla kullanıyorsanız bunların hangilerine başvuruyorsunuz?

 

·       Oyalanmak için teknolojiden, ekranlar, oyunlar ya da elektronik aletlerden yararlanıyor musunuz?

 

Duygularımızdan ve duygusal çatışmalardan uzaklaşmak üzere dikkatimiz oyunlar, internet sörfü, ikide bir elimizdeki elektronik aletlere bakma ile kolayca dağılabilir ve bunlarda kendimizi kaybedebiliriz.

 

·       Duygusal acıya karşı kendinizi kapamak ya da bundan kopmak için başvurduğunuz bağımlılık yaratan ya da zorlanımlı davranışlar var mı?

 

Örnekler arasında kompülsif ya da duygusal veya aşırı yeme, aç kalma; aşırı egzersiz; alkol, uyuşturucu, ilaç ya da streroid kullanımı; zorlanımlı alışveriş ya da istifçilik sayılabilir. Hangi davranışlara eğilimli olduğunuzu sıralayın.

 

·       Nahoş hislerden uzaklaşmak için bedeninize ya da bedensel şikayetlere fazlasıyla odaklanıyor musunuz?

 

Duygusal olarak nahoş olanla uğraşmak yerine bedeninize odaklanmak, bedensel şikayetleri dile getirmek çoğunlukla çok daha kolay ve daha kabul edilebilirdir. Bazen duygusal olarak neler olup bittiğini anlamak için bedensel meselelerinizden mecazi olarak yararlanabilirsiniz. Sözgelimi sırt ağrısında “yüklendiğiniz” veya fazlasıyla taşıdığınız nedir? Cilt tahrişlerinde sizi “huylandıran,” adı konmamış, dile getirilmemiş ne olabilir? Gerçekte duygusal meseleler söz konusuyken bedensel olanlardan şikayet ediyor musunuz?

 

·       Acı veren duygulardan uzaklaşmak için bilinen savunma mekanizmalarına başvuruyor musunuz?

Kişinin sıkça bu tür inkar, espri, düşünselleştirme (intellectualization), rasyonalizasyon ya da yer değiştirme gibi savunmalara başvurması yaygındır. Siz bunlardan biri ya da birkaçına sığınıyor musunuz? Hangilerine?

 

·       Duyguları dönüştürüyor musunuz?

 

Bu durumda dayanması sizin için en zor duyguları alır, bunları başka hisler olarak ifade edersiniz. Bir genelleme gibi görünse de erkekler çoğunlukla üzüntü, hayal kırıklığı ya da kırılganlık gibi “daha yumuşak” duygularda bocalar ve bunları öfke, engellenmişlik, baskı, stres, asabiyet, hiddet olarak dışa vurur. Kadınlar çoğunlukla öfke, engellenmişlik gibi “daha sert” duygularda bocalar ve bunları incinme, hayal kırıklığı, üzüntü ya da ağlamaklılık olarak dışa vurur. Eğer yapıyorsanız siz hangi duyguları dönüştürüyorsunuz?

 

·       Önceden tanımlanmış (default) bir duyguya yaslanıyor musunuz?

 

Dışa vurmakta zorluk çektiğiniz ya da bunların sizin için ne anlama geldiğine bakmadan bütün nahoş duygularınızı ifade etmede kullandığınız bir duygu var mı? Bu çoğu duruma tepkinizin aynı şekilde -sözgelimi üzüntüyle- ortaya çıkması demek olabilir. Bazıları için bütün tepkiler bunun yanında başka duygular olsa da hep öfke olarak görünür. Kişi sürekli olarak tek bir duygunun dışa vurulmasına geçit veriyorsa diğer zor duyguları, özellikle de ifade edilenin karşı ucunda yer alanları yaşamada ve dışa vurmada büyük olasılıkla güçlük çekiyor olabilir. Yaslandığınız önceden tanımlı bir duygu var mı? Hangisi?

 

·       Duyguların öfke, üzüntü, hayal kırıklığı ya da diğer nahoş duygular yerine sadece kaygı olarak mı yaşanmasına izin veriyorsunuz?

 

Kaygı duyuyor musunuz? Kendinize karşı gerçekten dürüst olursanız kaygınızın aslında diğer nahoş duyguları maskelediğini fark edebilirsiniz. Tecrübeme göre, özellikle de rahatsız edici duygu başka birine yönelikse ve ifade edilmesi daha da büyük bir rahatsızlığa yol açma potansiyeli taşıyorsa kaygı duymak başka bir nahoş duyguyu hissetmekten daha kolay görünür. Yaşadığınız asıl duyguyu anında hissedebilmek gerçekten özgürleştiricidir. Çokça kaygılıysanız başka nahoş duyguları örtüyor olabilir misiniz? Eğer öyleyse sekiz duygudan hangisini maskeliyorsunuz?

 

·       Yaşadığınız çoğu şeyi sorguluyor ya da kuşku duyuyor musunuz? Bunun ardından sorularınızı sorgulamak gibi sonu gelmez bir döngüye kapıldığınız oluyor mu?

 

Bu yaklaşım sizi duygusal olarak felç edebilir ve kendinizi ifade etmenizi ya da hedeflerinize ulaşmak için harekete geçmeyi kısıtlayabilir. Sürekli sorgulamak ve kuşku felç edici, toksiktir ve dikkati kırılganlık hissetmekten başka tarafa çevirir. Yakın bir geçmişte kapıldığınız birkaç sorgulama döngüsünü ya da sizi hâlâ bunaltan başlıca kuşkuları sıralayın. Şüphelerinizden birini seçip buna yol açan duygular hakkında yazın.

 

·       Dikkatinizi duygudan almak için akıl yürütmeye başvuruyor musunuz?

 

Sorgulama ve kuşku gibi bir şeyin neden yaşandığına dair açıklamalar ve hikayeler yaratmak sizi çoğunlukla olanlara gerçek tepkinizden uzaklaştırır. Bir şeyi kabul etmek yerine akıl yürütmeye, rasyonalizasyona veya bir evveliyat hikayesi uydurma gibi şeylere girişiyor musunuz? Evetse rasyonalizasyon veya evveliyat yaratma ne şekilde işinize yarıyor?

 

·       Kafa karışıklığı ya da kararsızlık yaşıyor musunuz?

 

Kararsızlık ya da kafa karışıklığı iddiası karar vermekten uzak durma yollarıdır. Özellikle de bu kararı vermek yanlış yaptığınıza inanmanıza ya da kararınızın beklediğiniz sonuçları vermemesinden hayal kırıklığı veya mahcubiyet duymanıza yol açabilecekse. Kafa karışıklığı ve kararsızlık dikkat dağıtıcılardır. Kafa karışıklığı ya da kararsızlık yaşadığınız için ertelediğiniz kararlar varsa kağıda dökün.

5 Haziran 2022 Pazar

DOKSAN SANİYE

Kitap kitaba açıldı, psikolog Joan Rosenberg’in 90 Saniye (90 Seconds) kitabına vardım. İlgiyle okuyorum.

Konu, zor duygularla ilişkilerimiz. Rosenberg otuz yıla yaklaşan meslek hayatında en yaygın olarak ayağımıza dolandığını gördüğü sekiz nahoş duyguyla ne yaptığımızı ele alıyor.

Bunlar:

 

Üzüntü

Utanç

Çaresizlik

Öfke

Mahcubiyet

Hayal kırıklığı

Engellenme/Früstrasyon

Kırılganlık

 

Dikkati kendimizden uzaklaştıran madde ve davranış bağımlılıkları zor duygulardan kaçınma stratejileri olarak yerleşiyor.

Duyguların bedenimizde izdüşümleri, fiziksel olarak hissettirdikleri var; kaslarda bir kasılma, midenin kalkması, boğazda düğümlenme, kalp bölgesinde yangı, iç ezikliği, boğuntu, daralma.. Rosenberg duygulardan temelde bu nahoş hisler yüzünden kaçınmaya yöneldiğimizi söylüyor.

Oysa kişiden kişiye, durumdan duruma değişen bu nahoş hisler fizyolojik olarak tepe noktası en fazla 90 saniye süren (beden için sistemlere yüklenme demek olan bu hal daha fazla sürdürülebilir değil) bu hislerle kalmayı, belirip yükseldikten sonra alçalışa geçip kaybolmalarını dalga sörfü yapar gibi yaşamayı öğrenebiliriz. Sonu gelsin istersen içinden geçip tünelin öbür ucuna çıkmalısın.

Zor bir duygunun çok daha uzun sürer gibi gelmesinin nedeni yaşayıp tüketmek yerine yüzleşmekten kaçınmamız diyor Rosenberg. Durup yaşamak yerine hikayelerini yazıp bunları kafamızda tekrar ettikçe eşlik eden bedensel hisleri de yeniden yeniden kışkırttığımızı söylüyor.

Kitabı yayıncıya önerdim. Bu dönemde yapılır mı, kuşkulu. Yer yer polisiyeleri andıran çeşitli kaçınma stratejilerimizi ele aldığı bölümü ben yine de çevirdim. Birkaç gün boyunca paylaşacağım.

Kaçındığımız, ertelediğimiz, yok bildiğimiz şeyler ortadan kalkmıyor, kurtları üzerine cila çekilen tahta misali içten içe işleyip bedeni, ruhu kemiriyor. Bir başka atlatma mekanizması olarak kılık değiştiriyor (kırılganlığın endişeye, endişenin uyumsuz korkuya dönüşmesi vd). Kaçınmanın astarı yüzünden çok daha pahalı. İşte onun için kayda değer bir kitap 90 Saniye.

1 Haziran 2022 Çarşamba

KARINCALAR SÖYLEDİ BEN DİNLEDİM

Mutfak tezgahının 37 yıllık beyaz fayanslarında karıncalar. Yüzeyi temiz bırakmak, zeytinyağı gibi cazip gıdayı da su dolu hendekler içinde tutmak dışında ilişmiyor, savaşmıyorum. Yemek pişerken kokulardan tahrik olmuş, artık nerelerdense çıkıp geliyorlar. Kol kol bir kalabalık ve hareket oluşuyor.

Shantideva yeniden elimde. Karıncaları onun ışığında seyrediyorum. Uyaran, uyarana gelenler ve olanlar. Kurcalamayan bir göze başlı başına bir olgu gibi görünen durumları, kişiler ve onların etrafında yaşanan olayları tencerenin başında bana karıncalar örnekliyor.

Buda, hiçbir şeyin kendiyle başlayıp biten bir varlığı olmadığını, ayrı, koşullardan bağımsız bir özü bulunmadığını, başlı başına olarak algıladığımız her şeyin aslında sürekli değişen koşulların birbirlerini zaman ve mekan içinde belirleyerek oluşturduğu akışlardan ibaret olduğunu deneyimlemiş ve bulmuş. (Budizm’in en yanlış anlaşılan, anlaşılmayan hiçlik kavramı bundan başka bir şey değil: Başlı başına bir özü olan hiçbir şey yoktur -dependent arising. Budizm’de aydınlanma da zihin dahil her şeyin gerçek doğasına entelektüel değil, ilk elden uyanmak ve bizi esir alan, hasta eden bu en büyük yanılsamadan böylece özgürleşmek.)

Öfkelerimiz, tutkularımız, korkularımız. Dört elle sarıldıklarımız ve kaçacak yer aradıklarımız. Kaya gibi sağlam, sabit, gerçek görünen sen-ben-o ayrımımız. Buna bina edilen umutlar ve umutsuzluk.

O sabit öz kavramı.

Gerçekte olan ise atom altı -ve kim bilir onun da ne kadar altları- derken moleküler, fizyolojik, biyolojik, kimyasal, fiziksel, giderek kuşaklar arası, coğrafi, küresel, kültürel ve tarihsel düzlemlerde kesintisiz akışların geçici tezahürleri. Göreli gerçekliğimizde bunlara adlar veriyor, sıfatlar takıyor, cazip, tehlikeli, fark etmez sınıflarına ayırıyor, karşılarında ittifaklar ve muhalefetler oluşturuyor gidiyoruz.

Tüm bu sabitlik algısı yerini birbiriyle belirlenen kesintisiz akışın idrakine bıraktığında neler nasıl değişirdi?

Karıncalarda müthiş bir yoğunlaşma, hareket. Sonra tezgahı sildiğimde hepsi hiç olmamış gibi dağılıp gidiyor.

*

Dün doğum günüydü. Alzheimer’in aramızdan çok erken aldığı bir arkadaşımızın karısını aradım. Sevgili arkadaşımızın artık iyice çocuklaştığını, hastalığın kortekste yerleşmesiyle konuşma zorluklarının da başladığını anlattı.

Yakınlarını tanıyıp tanımadığı anlaşılmıyormuş. Tanıdığımız adam değildi artık.

Bir özü var idiyse ne olmuştu ona?

Yoksa şartlar bir süreliğine tanıyıp sevdiğimiz, hayatlarımıza dahil olmuş bir kişi halini almış da sonra tezgahı silinen karıncalar misali dağılıp nihayet ortadan kalkmaya doğru yerini başka bileşimlere mi bırakıyordu?

Karıncaların söylediğini zihinsel bir yitişin özetlenişi tekrarladı.