8 Mart 2018 Perşembe

SAVUNMA


Tepkiselliğimin alıp yürüdüğü, beni, kurdeşeni nişan alınıp sivri sivri çakıllarla da isabet ettirilen bir ite çevirdiği son seferde yeni bir sahne yaşadım.

Ağzımı açıp bir adım da öne atmışken susup geri çekildim. Paslı bekaret kemerinden zayıflayarak sıyrılan Ortaçağ kadını misali, itişiyle hareket etmediğim tepkiden kurtuldum. Düşüverdiği ayak bileklerim etrafında ona baktım ve “Savunma” dedim.

Özene bezene inşa ettiğim kimliğe yönelik bir tehdit algıladığımda gergin yayının ucundaki boks eldiveni, yuvasından bir anda fırlıyor.

O an sadece ben varım. Benim istediğim ve hak ettiğime en ufak kuşku duymadığım şekilde görülmek, takdir edilmek, benim yaptıklarım, benim ettiklerim, benim içinde olduğum hal. Ben, ben ve tekrar ben. Ben, görüşümde hakkaniyetli olmayabilirim. (Bu halde zaten nasıl olabilirim?!) Ama karşımdaki, sanki insan olarak pek farklı bir malzemedenmişiz gibi, serinkanlılığını, ölçü duygusunu korumalı, kendini kaybetmemeli. Beni açıklıkla işitmeli, görmeli, değerlendirmeli. Ya ben onu?

O mu? Kim ki bu? Ortada benden başka biri mi var?

Tümünün arkasında bir kimlik inşasının savunulması, ayakta tutulması. Onun saldırıya uğraması (ya da bana daralan algım, idrakim içinde sadece öyle gelmesi), bu kimlikle, imajla kendimi bir tuttuğum, bu benim dediğim için haliyle bir ölüm kalım meselesine dönüyor.

Kimliğin nelerden inşa edildiğine bakıyorum. En basmakalıbı, ilkelinden en inceliklisine, malzemenin kalitesi, parıltısı değişse de o acınası derilip çatılma biçimi (mimari demeye dilim varmıyor) aynı.

Tepkisellik, daha işlenmemiş organizmalarda cinnet sonucu cinayete varabilirken inceltilmiş bünyelerde kanı ruha akan katliamlarla kalabiliyor.

Peki, iki elimi yanıma sarkıtıp ne hayatıma ne de aslında bana yönelen şeylerde savunmaya hiç girişmesem? Bana bu şekilde kim ne yapabilir? Sahibine sadakatle postacısından kediye, komşudan naylon torbaya önüne gelene havlayan köpek örneği, bir hayali, imgeyi, kimliği, cansiperane müdafaa etmek, yani kendime daralmak yerine karşımdakine genişlesem? Dikkatle ve onun ödümü koparan, aklımı yerinden oynatan tepkisiyle hiç ilişkilenmeden? Muhatabımı kendisine havale ederek, kendi değirmenlerini savunmaya bırakarak?

Galiba ancak o zaman tepkiselliğim muhataplarının tepkilerinden özgürleşiyor. Gözümün önünde daralıp kendinden ibaret ufacık kalan geçici çılgını da, makul çıkışını hazmetmekte zorlandığım birini ve bu ikisi arasındaki bütün bir yelpazedekileri de ne iseler o olmaya bırakabiliyorum.

O halde bıçak kemiğe dayanmadan başlayarak akla işlemeli: Savun-ma.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder